Yüce Rabb’imizin sıfatlarını tanımak en önemli ilimlerden biridir. Çünkü insan, bununla kâinatın ve kendi nefsinin sahibini, yaratıcısını, öğretmenini, işlerini idare edeni, en güzel sıfatlarla donanmış olan “O Yüce Zat”ı tanımış olacaktır.
İmtihan için geldiği şu dünyada, Yaratan’ın “O güzel 99 ismi”nin bilinmesi; insana, başıboş olmadığını öğretmekle kalmayıp, şu karmaşık hayat seyrinde, hangi yolda ilerleyeceğini ve iki büyük maksat olan dünyevî ve uhrevî zafere nasıl ereceğini de gösterecektir.
Allah(c.c.) ki; en doğru yolu gösteren hidayet rehberi, muhtaç olduğunda sığınacağı Yüce İkram sahibi, korktuğunda dayandığı sonsuz kudret ve nusret kapısı, yanılıp düştüğünde tutup kaldıracak müşfik Rahmet eli ve dahi dünya ve ahiret mülkünün yegâne sahibi ve hâkimi’dir...
Böyle bir kudret insana uzak durmamış, Şanı’nın ve Azamet’inin yüceliğine rağmen; kullarına “şah damarından bile daha yakın”1 olduğunu bildirerek, “Kullarım beni sana soracak olurlarsa, muhakkak ki ben onlara pek yakınım. Bana dua ettiğinde duasına icabet ederim. Öyleyse, onlar da benim çağrıma cevap versinler ve bana iman etsinler. Umulur ki doğru yolu bulmuş olurlar.”2 buyurmuştur.
O Yüce kapı, Rahmet ve Kudret’ini harekete geçirmek için, kullarından O’nu tanımak uğrunda atılacak adımları beklemektedir. Bu uğurda atılacak ilk adım; O’nun için sıfatlarının mahiyetini bütün acizliğimize rağmen öğrenmeye ve anlamaya çalışmak ve her sıfatını tek tek görmemizi sağlayacak olan, mahlûkatını tefekkür etmektir. Bunun neticesinde; Gazali (rh.)’nin de ifade ettiği gibi; “Gönlün; bir sıfatın büyüklüğü ve cazibeliği ile dolduktan sonra, artık o sıfata karşı sürükleyici bir arzu duymaması, O Celal ve Cemal’e âşık olmaması, nefsini O sıfat ile tezyin hususunda titizlik göstermemesi tasavvur edilemez. O sıfatın kemaline ermek mümkün olmasa bile, mümkün olduğu kadarına ulaşmak arzusu onu harekete geçirir. Bu arzu herkeste vardır. Ancak iki şey onu önler. Ya marifet (İlim) eksikliği veya gönlünün başka arzu ile dolu ve o arzunun içine gömülü olması. Bu sebeple; Allah-u Teâlâ’nın sıfatlarını öğrenen kişi, kalbini kötülüklerden uzaklaştırarak arınmaya çalışmalıdır. Çünkü marifet (ilim), arzunun tohumudur. Nefsanî arzulardan temizlenmiş kalbe rastlayınca yerleşir. Eğer kalp böyle değilse, tohum başarılı olamaz.”3
Bu Yüce ilme bir nebze bile olsa ulaşabilmek, ne büyük bir nasip, O makamın emanet etmek için insanı seçtiği, Kutsal Tevhit Davasının bir hizmetkârı olabilmek, ne şerefli bir görevdir.
“Seni tanımayan dünyanın en mahrumu, seni müşahede eden hazineler sahibidir Ya Rabbi”
“Ey Semi’ ve Basir olan Allah’ım; ahlakımızı üstün sıfatlarınla tezyin eyle, güçsüzlüğümüzü Kudret’inle takviye eyle, düşmanlarımıza karşı Zü’ntikam isminle muzaffer eyle. Günahlarımıza ve aşırılıklarımıza Rahmet’inle muamele eyle...”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder