HEPİMİZ ELHAMDÜLİLLAH MÜSLÜMANIZ!
DARBELERE KARŞI OLDUĞUMUZ GİBİ FİTNELERE DE KARŞIYIZ!
Kıymetli kardeşlerim!
Bu yazım; evinden atıldığı için sokakta bekleyen öğrenci
kardeşimizin açtığı pankartta “… değiliz, fetö değiliz, Biz Müslümanız”
ifadesinden dolayı rahatsızlık duyan ve benden cevap bekleyenler içindir.
Fetö kelimesinden dolayı çok mağduriyet yaşayan sizler,
haklı olarak bu ifadeden rahatsız oluyorsunuz.
Öncelikle şuradan başlayayım şu içinde bulunduğumuz sıkıntılı
süreçte ne zaman bir paylaşım yapsak altına yazılan yorumlarda şunu görüyoruz: “Siz
bizim kadar mağdur edilmediniz. Biz çok daha ağırlarını yaşadık…”
Evet, bunun gibi yorumlar yazanlar sonuna kadar haklı biz
bahsedilen konuda onlar kadar mağduriyet yaşamadık.
17 ay cezaevinde kalıp sonra çıkarıldığı ilk mahkemede
tahliye (!) edilmek, ya da hala ilk mahkeme gününü beklemek çok zordur mutlaka…
Ya da hastaneden alınıp cezaevine götürülmek, ya da anne
babası cezaevine atılıp çocukların ortada kalması veya çocuk esirgeme kurumuna
verilmesi.
Gözünü hapishanede açan bebeklerin hali ve hala
hapishanelerde tutulan yüzlerce bebeğin-çocuğun dramı.
Ya da Fetöcüsün denilerek görevinden ihraç edilip, sadece
görevinden, ihraç edilmekle kalmayıp toplumda, akrabaları arasında da vebalı
muamelesi görmek…
Daha sayamayacağım nice
mağduriyetler…
Açık söylemek gerekirse biz yaşanılan tüm bu mağduriyetlerin
ne kadar acı ve dayanılmaz olduğunun çok da farkında değilmişiz. Çevremizde de
bu şekilde sıkıntı yaşayan pek yok aslında. Uzaktan duyduk sadece aslını pek
anlayamadık. Sosyal medyadan da tam takip etmedik, böyle olunca yaşananların
boyutlarını fark etmek pek mümkün olmuyor.
Ama ne zaman ki biz de yaşadık, şimdi bu tür mağduriyetlere
empati kurmak mümkün olur hale geldi. Hatta ben bunun idrakiyle “Alparslan
Kuytul Hocaefendi serbest kaldığında bayram etmeyeceğiz” başlıklı bir yazı
kaleme aldım.
Bu sebeple ben bu mağdur kardeşlerimizin tepkilerini
anlayabiliyorum. Her fırsatta kendilerini ifade etmeye, yaşadıkları acıları
paylaşmaya çalışıyorlar…
Biz de son 4-5 yıldır kendi açımızdan çeşitli sıkıntılarla
boğuşuyorduk. Bundan toplumdaki başka kesimlerin pek haberi yoktur muhtemelen…
Belki sadece konferanslarımızın engellendiği duyulmuştur ama arka planda
yaşadığımız ciddi sıkıntıları, çetin mücadeleyi farketmeleri elbette zor. Biz
4-5 yıldır İslami Davet ve Tebliğ mücadelesi veriyoruz. Yıpratıcı bir sinir
savaşının içindeydik. Burada şimdi anlatamayacağım daha başka sıkıntılar, ardı
arkası kesilmeyen iftiralar, toplumdan dışlanma çabaları, tuzaklar, hatta
tehditler… Bunlardan da kimsenin hakkıyla haberi olduğunu sanmıyorum. Her
zaman olduğu gibi ateş düştüğü yeri yakıyor. Buna rağmen Alparslan Kuytul
Hocaefendi farkına vardığı konularda hangi kesim olursa olsun Kur’an ve Sünnete
göre doğruya doğru, yanlışa yanlış demekten, zulüm olan konularda mazluma
destek vermekten çekinmedi. Kimin hakkını savunsa zifiri bir cehaletle hemen
şucu, bucu dediler. Bu manada bazen “fetöcü”, bazen “pkkcı”
hatta Cumhurbaşkanı Rus uçağı için özür dilemeden önce “Rus uçağının
düşürülmesi yanlıştı” dediğinde “rusçu” bile dediler. Yani istediler ki asla
yanlışa yanlış, zulme zulüm demesin. O da vazgeçmedi söyleyeceği doğruları gür
bir sesle söyledi. Şimdi ise doğruları konuşmanın, mazlumları savunmanın bedelini toplumdan tecrit edilip bir insan yüzüne hasret bırakılarak ödüyor!
Biz de herkes gibi 15 Temmuz gecesi 248 cana kıyanları
elbette lanetliyoruz. Darbe gecesi daha hiç kimse açıklama yapmamışken darbeyi
ilk kınayanlardan biri de Alparslan Kuytul Hocaefendidir. Darbeden birkaç gün
sonra darbeyi kınamak için miting yapan da yine Hocaefendidir. Ama darbeyi gerçekte
kim yaptı, askeri ayağı kim, siyasi ayağı kim, bu kanlı gecenin gerçek failleri
kim! Bunlara karar vermek elbette ki bizim işimiz değil! Ne işin iç yüzünü
biliriz ne de ortada adı geçen şahısları tanırız.
Ama şahıs şahıs olmasa da genel portrede suçluyu suçsuzu
ayırt edebilmek elbette ki mümkün! Darbeci diye cezaevine alınan orada maddi ve
manevi işkence gören sonrasında suçsuz olduğu tespit edilip salıverilenlerin
hakkını elbette Rabbim Mahkeme-i Kübra’da soracak. Ya da o gece darbeci damgası vurulup linç
edilerek öldürülen er statüsünde ve hiçbir şeyden haberi olmayan gencecik askerlerin
kanı Rabbim katına kaydedildi. Allah Azze ve Celle hassas terazisiyle haksız
yere akıtılan her damla kanın hesabını soracak.
FETÖ meselesine gelince, şimdi olaya biraz objektif bakıp bu
kelimenin Türkiye’de kanunen ifade
ettiği anlama bakalım. Hakkında
kanun çıkarılan ve yargı kararlarıyla somutlaşan konularda artık senin ne
düşündüğünün benim ne düşündüğümün önemi kalmıyor. Kanun ve Yargıtay ona bir mana
yüklüyor.
Kanunun ve
Yargıtayın yüklediği manayı yeni bir mahkeme kararı dışında şu anda kimse değiştiremez.
Öncelikle bir örgütün terör örgütü olarak kabul edilmesi
için bu konuda bir mahkeme kararının olması gerekir. Siyasilerin, MGK’nın, ya
da medyanın bir yapıyı, terör örgütü olarak nitelendirmesi yeterli değildir.
Yaptığım araştırmalarda Yargıtay kararlarına göre ”bir kişinin terör örgütü
üyesi olarak kabul edilebilmesi için; bu kişinin örgüte bilerek ve isteyerek
katılması, katıldığı örgütün niteliğini ve amaçlarını bilmesi, o terör
örgütünün bir parçası olmayı kabul etmesi gerekmektedir. Örgüte üye olan kimse
bir örgüte girerken örgütün kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla
kurulan bir örgüt olduğunu bilerek üye olmak kastı ve iradesiyle hareket
etmelidir.” Buna göre eğer bir kişide terör örgütü üyesi olma iradesi yoksa
o kişi örgüt üyesi olarak nitelendirilemez. Buna göre 15 Temmuz darbe girişimini
planlayan bu darbeye katılan ve darbenin yapılacağından haberi olup bu darbeyi
destekleyen kişiler FETÖ üyesi olarak kabul edilmiştir. Ancak FETÖ
soruşturmaları, darbeyi yapan kesimle sınırlı kalmamış zamanla Gülen camiasına
uzaktan yakından bağlantılı olan herkese sirayet etmiş ve darbeyle alakası
olmayan binlerce insanın terör örgütü üyesi olarak nitelendirilmesine sebep olmuştur.
15 Temmuz darbe girişiminin Fethullah Gülen ve camiası
tarafından gerçekleştirildiğinin kabul edilmesi üzerine bu camia ile yakından
uzaktan, eskiden sonradan irtibatı olan herkes bu kasırgadan nasibini almıştır.
Hâlbuki bu camia vakti zamanında, gayet meşru bir zeminde ve bizzat devlet
desteği ile ilerleyen bir yapı olduğu için, içine dâhil olmayan, uzaktan ya da
yakından alakası olmayan insan sayısı azdır.
Şimdi hep beraber geçirdiğimiz yaklaşık iki yıllık sürece
bir bakalım. Bu ülkede FETÖ kelimesi ne anlama geliyor!
Bu kelimeden senin
ne anladığının benim ne anladığımın artık bir önemi kalmamış ve birçok mahkeme
kararıyla FETÖ’nün terör örgütü olduğu kabul edilmiştir. Bu terör
örgütünün kapsamına kimlerin gireceği de yine Yargıtay tarafından
belirlenmiştir. Yargıtay bir kararında bu yapıyı yedi
katmana ayırmış ve özellikle birinci ve
ikinci katmanda yer alan bu yapıya iman ve gönül bağıyla bağlı olan, okul
dershane, yurt, banka vb yerlerde görevli olan, bu yapının sohbetlerine katılan
kişilerin FETÖ üyesi olarak nitelendirilemeyeceği belirtilmiştir. Ancak
yürütülen soruşturmalara baktığımızda davaların büyük bir kesimini o camianın
tabanında yer alan; dini duygularla o camianın içinde bulunmuş, okul, dershane,
yurt vb kurumlarda çalışmış darbeyle alakaları olmayan Gülen camiasına sempati
besleyen kişilerden oluştuğunu görüyoruz. Yelpazenin bu kadar geniş tutulması
da asla iyi niyetle izah edilemez. Bu şekilde insanlar artık neredeyse namaz
kılarken görünmekten bile korkar hale getirilmiştir ve bu durumun kimin işine
yaradığı da bellidir.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının hazırladığı FETÖ/PDY Çatı
iddianamesinde FETÖ ile hizmet hareketi
net bir şekilde ayrılmıştır. İlgili iddianamede cemaat mensubu ile terör
örgütü üyesi ayrımı şu şekilde belirtilmiştir:
“ …cemaatin inançlı, temiz, bütün işlerini Allah rızası
için yapan samimi mensupları, kasten bir suça karışmadıkları sürece ceza
hukukunun alanı dışındadır. Sırf bu harekete mensup olmak, cezalandırma için
yeterli değildir…”
Bu durumda kıymetli kardeşim ben de FETÖ değilim sen de FETÖ
değilsin!
Dolayısıyla bu kelime artık bir kalıptır ve içine
girdirilenler, mahkeme kararıyla direk terör suçlamalarıyla karşı karşıya kalmaktadırlar.
Ama yine takdir edersiniz ki 15 Temmuz sonrası aynı
(darbeci) yafta(sı) ile derdest edilmek istenenlerden biri de biz yani Furkan
vakfı gönüllüleridir. Ortada dolaşan laflar hala devam ediyor. Bu ülkede Müslümanları istemeyenler,
yok bir gün önce Cumhurbaşkanına ‘kalemi kırılmıştır’ demiş yok o gece ‘darbeye
hayırlı olsun’ demiş gibi çarpıtma bilgiler ve kırpılmış videoları kullanarak
bizi de aynı kalıba girdirip bize de ‘darbe taraftarı’ damgasını vurup hepimizi birden yok
etmeye çalıştılar.. Ama ne hizmet hareketi ile öncesinde bir iltisakımız ne de
darbeyle bir ilişiğimiz olmadığı videolar ve delillerle ispatlı olunca bu
planları bozuldu.
Dolayısıyla şunu çok iyi anlamamız lazım ki bu ülkede bir
taraftan Müslümanların varlığına
dayanamayan karanlık güçler diğer taraftan ise muhalif her sesi susturmak
isteyenler 15 Temmuz darbe girişimini iyi değerlendirmeye çalıştı. Birçok
Müslüman bu kavram altında cezalandırılırken toplumun geri kalan kesimi ise
korkutulmak suretiyle Müslümanlardan uzaklaştırıldı.
Öğrenci kardeşimizin
yaptığına gelince; bu tamamen kasıtsız olmak suretiyle, Türkiye’de mevcut
olan (yukarda anlattığımız) algı üzerinden ve vurulan bu damgaya atıfta
bulunarak biz fetö değiliz manasındadır.
Yani biz PKK değiliz, IŞİD de değiliz o vurulduğu takdirde
hayatları karartan yafta olan FETÖ de değiliz. Sadece Müslümanız. (O öğrencinin
“…sadece Müslümanız” diye yazması diğer kesimleri kâfir gördüğü manasına da
gelmez.) Biz şucu bucu olarak değil sadece Müslüman olarak adlandırılmak
istiyoruz manasındadır. Yukardaki açıklamalar doğrultusunda “biz de sizin gibi normal
vatandaşız” diyenler de FETÖ değildir!
O halde o kanlı
gecede darbeye kalkışan, bile isteye halkımıza ateş edip 248 cana kıyan, en
baştan beri bu hain planın içinde olan ve bu hain darbeyi bilerek ve isteyerek
destekleyenler (ki onlar kimlerse yakında daha net ortaya çıkacaktır) işte
bunlar dışında kimse FETÖ değildir! Artık FETÖ dendiği zaman yazdığımız bu
vasıflara sahip olanlar üzerine alınsın sadece! Bunu ben değil bu konudaki
mahkeme kararı söylemektedir.
Hizmet hareketinin içinde samimi duygularla bulunmuş
vatanına milletine hizmet şuuruyla çalışmış olanlar bu kavramı üzerlerine
alınmasınlar. Onlar fetö diye itham edildikleri ve bunun üzerinden zulme
uğradıkları için yaralılar ama 15 Temmuz sonrası zihinlere kazınan ve çok hayatların
üzerine kâbus gibi çöken böyle bir kavram var ve bu gerçeği de görmezden gelemeyiz.
Bu damga ile nice hayatlar karardı. Canlar gitti, birbirine iftira atanlar,
ispiyonlayanlar hatta çekip vuranlar… Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin de dediği
gibi öyle bir bahane buldular ki bununla istemedikleri her sesi susturuyorlar. O halde hakikatte terörle alakası
olmayanlar bunu üzerlerine almasınlar. Bundan kasıt bu camianın isminin fetö
olması değildir artık ve tekrar söylüyorum o gece, o kanlı olayda payı olan, o
kanlı darbe girişiminin gizli veya açık planlayıcılarını ve buna bilerek
isteyerek destek olanları, kapsamaktadır bu kelime…
Ben darbenin ertesi günü attığım tweette “Allah samimi olan
bütün Müslümanları kurtarsın” dediğim için bir çok haber sitesi iftira ile manşet attı:
“Alparslan Kuytul ve karısı darbeye destek verdi” diye.. o Tweeti atarken böyle
diyecekleri aklıma gelmedi değil ama bu arada darbeyle ilgisi olmayan birçok Müslümanın canının yanacağını düşünmek
bana o duayı yaptırdı bu sebeple bunu yazmaktan çekinmedim. Hâlbuki o esnada
durum henüz bu kadar belirgin değildi ve hatta ‘mağdurlar var’ demek bile suç
sayılıyordu. Sonraları Cumhurbaşkanı bile yürütülen soruşturmalar neticesinde
mağduriyetlerin oluştuğunu ifade etti. Telefonunda bylock olduğu iddiasıyla
mesleğinden atılanlardan 11.000 kişinin bylock kullanıcısı olmadığı tespit
edildi ve bunların bir kısmı görevlerine iade edildi. İçinde muvazzaf
askerlerinde olduğu binlercesi görevine iade edildi. Ha bu durum kaybedilenleri
geri getirdi mi hayır elbette! Gerek cezaevinde gerek dışarda bu zulümden
nasibini alanların bir anının bile telafisi mümkün değildir. Bu konuda payı
olanlar yeri geldiğinde bir özürle kurtulamazlar. Tazminat bile ödeseler
kayıplar geri gelmez. En başta adalet sarsılmayacaktı! Adaleti sarsanlar bundan
sorumludur. Bu dünyada ne olur bilemem ama ahirette Allah Azze ve Celle
hesabını elbette soracaktır ve Allah hesabı çetin olandır.
Birbirimizi eleştirdiğimiz noktalar olabilir ama şimdi
yapmamız gereken Kur’an ve Sünnete bağlı kalmak suretiyle kardeşliğimizi
muhafaza etmek ve kurulan tuzaklara inat tüm Müslümanlar olarak dinimize ve
birbirimize daha çok bağlanmaktır.
Allah’a emanet olun.
Allah (cc), yar ve yardımcınız olsun. Masumiyetinizi, dünya ve ahiret beraatinizi vererek taçlandırsın. Bu zamanda, mümk0n olduğunca çok, gönülülerinizle beraber olun. Birarada daha fazla durmak, doğru kaynaktan beslenmeye o da, fikri ve kalb-i motivasyona neden oluyor. Zayıf karakterler, menfi propagandadan , zift medyasından etkileniyor. Bir ve beraber kalınırsa, kardeşlik şuuru inkişaf ediyor, bereket oluyor.Aynı zamanda, İnsi ve cinni şeytanlara dafırsat verilmiyor. Selam be dua ile.
YanıtlaSil