Zindandan oğlum Muhammed’e ve Kızlarım Meryem, Hatice, Besra ve Rabia’ya
Mektub
Aslan parçası oğlum ve dünya güzeli çiçeklerim! Kalpleriniz nasıl?
Sağlığınız nasıl? Dersleriniz nasıl? Moraliniz nasıl? “Hepsi de iyi, çok şükür”
dediğinizi duyar gibiyim. Elhamdülillah. Hayatınız boyunca en çok önem
vereceğiniz şey kalbiniz ve imanınız olsun. Çünkü Peygamberimiz (SAV) buyuruyor
ki: “Vücutta bir et parçası vardır, o düzeldiğinde tüm vücut düzelir, o
bozulduğunda tüm vücut bozulur. Dikkat edin, o kalptir.” Kalbin iyi olması ve
düzelmesi ise farzları ve sünnetleri yaparak, haram ve mekruhlardan ise
kaçınarak mümkün olabilir. Her günah kalpte bir siyah nokta meydana getirir,
kişi günahlarından tevbe eder ve günahtan sonra güzel ameller işlerse o siyah
noktalar silinir, kalp temizlenir. Tevbe etmez ve güzel işler yapmazsa o siyah
noktalar birikir birikir ve tüm kalbi kaplar. İşte o zaman o insan laf
anlamayan, doğruyu görmeyen bir insana dönüşür ve Allah onun kalbini mühürler.
Böylece kişi cehennemlik olur.
Unutmayın ki kalp vücudun padişahıdır. Nasıl ki bir ülkenin padişahı
iyi ve adil bir insan olursa o ülkede her şey güzel olur; adaletsiz, zalim ve
kötü bir insan olursa ülkede her şey kötü olur. Aynen onun gibi kalbiniz temiz,
imanla dolu ve İslam ahlakıyla süslü ise tüm hareketleriniz ve konuşmalarınız
güzel olur. Aksi olursa hareketleriniz, amellerini ve sözlerinizin güzel ve iyi
olması mümkün değildir. O halde en çok önem vereceğiniz şey kalbinizin sağlığı
yani kalbinizin ıslah edilmiş ve temizlenmiş olmasıdır. Henüz küçüksünüz, nefsi
arzularınız az, şeytan sizinle fazla uğraşmıyor ve kötü bir çevrenin içinde
değilsiniz. Ama büyüdükçe nefsi arzularınız artacak, şeytan sizinle daha fazla
uğraşacak ve çevrenizde birçok kötü ya da İslam’dan uzak insanlar olacak. İşte
asıl o zaman nefsinizle, şeytanınızla ve kötü çevre ile mücadeleniz başlayacak.
Kalbinize önem verirseniz Rabbim bu mücadeleyi kazanmanıza yardım eder ve
sonunda inşallah cennetlik olursunuz. Kalbine önem vermeyip dünya
malına-mülküne ve dünyevi mevki ve makamlara önem verenlere Allah bu mücadelede
yardım etmez ya da az eder ve sonunda imtihanı kaybedip cehennemlik olurlar. En
çok korktuğunuz Allah’ın razı olmadığı bir insan olmak ve cehenneme girmek
olmalıdır.
Oğlum ve kızlarım! Bir atasözü vardır; “Doğru söyleyeni dokuz köyden
kovarlar” diye. İşte benim başıma gelen de o. Ama merak etmeyin her zaman
onuncu köy vardır. Bilin ki biz yeni bir yol veya fikir uydurmadık. Yolumuz
peygamberlerin yoludur. Onların başına daha beterleri geldi. Onlara da
iftiralar atıldı, birçoğu vatanını bırakıp hicret etmek zorunda kaldı, bir
kısmı da şehit edildi. Hayatları mücadele ile geçti ama haklı davalarından hiç
geri adım atmadılar, sonuna kadar hakkı ve doğruları söylemeye devam ettiler.
Peygamberlerin davası “Tevhid Davası” idi. Bizimki de öyle. Zaten
insanların yeni bir yol veya ideoloji uydurmaya hakları yoktur. Allah insanlara
neye inanıp nasıl yaşayacaklarını öğretmedi mi ki insanların yeni fikirler ve
hayat tarzları uydurmaya hakları olsun? Tevhid, Allah’ın sadece var ve tek
oluşu manasına gelmez. Tevhid, Allah’tan başka hiçbir ilahın, Allah’ın
kanunlarına aykırı kanun koyma yetkisine sahip olmadığı ve Allah’tan başka
itaat edilecek makamın olmadığı manasına gelir. Yani Tevhid inancına göre
sadece Allah’a itaat ve ibadet edilmelidir.
Tarih boyunca, kâinatı ve insanları yaratmadığı, tüm varlıkları idare
etmediği ve rızıklarını vermediği halde Allah’ın yol gösterme hakkını ve
yetkisini ele geçirmek isteyen krallar ve idareciler hep var olmuştur. Yani
“Allah’ın dünyasında Allah’ın dediği olmalı!” diyenlerle “Hayır, bizim
dediğimiz olur!” diyenlerin mücadelesi hiç bitmemiştir ve kıyamete kadar da
devam edecektir. Hâlbuki her şeyin sahibi ve idarecisi, yaratıcımız ve
rızkımızı veren Allah (cc) olduğuna göre onun dediğinin olması gerekmez mi?
Ayrıca her şeyi en iyi bilen, ilmi sonsuz olan ve insanları en iyi tanıyan
Allah olduğuna göre O’nun dediğinin olması gerekmez mi?
İnsanlar; acizliklerini, insanı tanımadıklarını, çamurdan
yaratıldıklarını unuttular ve yeni yeni hayat tarzları meydana getirdiler ve
böylece dünyada huzuru bozdular, suçları çoğalttılar, bunalımlı bir dünya
meydana getirdiler. Hırsızlığın, haksızlığın, namussuzluğun, uyuşturucunun,
intiharların, cinayetlerin ve terörün çok arttığı bir dünya! İşte böyle olmasın
diye Allah (cc) kitaplar ve peygamberler göndermişti. Ama insanlar Allah’ın
kitabını ve hükümlerini beğenmediler ya da işlerine gelmediği için terk ettiler
ve çok sorunlu bir dünya meydana getirdiler. İşte bizim mücadelemiz bununla. Allah’a itaat edilen, huzurlu, ahlaklı
bir toplum ile dünya saadetini elde ettiği gibi Allah’ı razı ettikleri için
ahiret saadetini de elde eden bir toplum meydana getirmek. Bundan başka bir
hedefimiz olmadı ve inşallah olmayacak.
Evlatlarım! Davamız budur, doğrudur ve haktır. Bu davayı ve tevhid
inancını akıl da kabul eder, vicdan da. Akıl kabul eder çünkü akıl insanı en
iyi tanıyanın Allah olduğunu, her şeyi en iyi bilenin Allah olduğunu,
insanların Allah (cc) gibi bilmelerinin mümkün olmadığını anlar. O halde O’nun
dediği olmalı der ve Allah’a teslim olur. Vicdan da kabul eder çünkü vicdan,
bir şeyin sahibi kimse onun dediğinin olması gerektiğini, başkasının o şey
üzerinde yetkisinin olamayacağını kabul eder. O halde insanlar Allah’ın kulları
olduğuna göre başkalarının dediği gibi ya da kendi kafalarına göre değil,
Allah’ın dediği şekilde yaşamalıdırlar. Bu inançta yanlış görebilen varsa
çıksın söylesin!
Evlatlarım! Bilin ki alnımız aktır. Çok şükür utanacağımız bir şey yapmadık. Ömrüm boyunca Kur’an’ın
mesajını anlatmaktan başka bir şey yapmadım. İnsanları terörden, haramlardan ve
her türü kötülükten uzak tutmaya çalıştım. Hayırlı bir nesil meydana gelsin
diye gece-gündüz gayret ettim. Siz de buna şahitsiniz. Ama kaderin cilvesine bakın ki “terör
propagandası” yapmaktan tutuklandım. Yıllardır terörü lanetleyen, terör
haramdır diyen, terör yoluyla hak aranmaz, suçsuz günahsız asker-polis-sivil
öldürülmez, böyle dava olmaz diyen beni bu iftira ile tutukladılar ve hayatımı
zehir ettiler. Bazı yanlışları ve haksızlıkları tenkit ettiğim için bana bunu
yaptılar, susturmak istediler. Görüşlerini açıklamak suç olmayınca “terör
propagandası” diyerek tutukladılar. Hâlbuki ben bütün terör örgütlerini
yıllarca lanetlemiş, İslam’a ve milletimize zarar verdiklerini açıklamış
birisiydim. Yaptığım tenkitler ise Allah rızası için yapılmış ve iyi niyetli
tenkitlerdi.
Bana bunu yapanlar bilsinler ki ben burada her ne kadar acı çekiyorsam
da diğer taraftan inşallah her saniye sevap kazanıyorum ve inşallah günahlarım
bağışlanıyor. Ama iftiralarla beni buraya gönderenler ben acı çektikçe ve
burada bulunduğum müddetçe günah kazanıyorlar. Bu dünyanın mahkemeleri ve
kararlarından daha önemli olan “mahkeme-i kübra” yani “büyük mahkeme” yani “kıyamet
gününde Allah’ın mahkemesi”. Zalimlerle ve iftiracılarla orada görüşeceğiz. Biz
ahirete ve Allah’ın adaletine iman eden Müslümanlarız. Biz hapiste hak davayı savunmanın onurunu yaşarken iftiracılar iç
âlemlerinde utancı yaşayacaklar ve belki bugün belki yarın bizim zindanda
çektiğimiz acıdan daha çoğunu çekecekler. Biz inşallah mahkeme-i kübrada
kazanırken onlar kaybedecekler. Bizi “F” tipine koyanlar orada “C” tipine yani
cehenneme girecekler. F tipinin verdiği acı ile cehennemin verdiği acı
kıyaslanabilir mi? Bana yaptıklarına rağmen yine de tevbe edip cehennemden
kurtulmalarını temenni ederim. Çünkü acı
çok zor.
Evlatlarım! Bana düşen iftira ile zindana atılan Hz. Yusuf (AS) gibi
sabretmek ve size düşen de evlat acısıyla yanıp tutuşan Hz. Yakup (AS) gibi
sabretmektir. Kaderimiz böyle yazılmış. Allah’ın lütfu da hoştur, kahrı da
hoştur. Bunun sonunda ve inşallah kısa sürede güzel günler gelecek ve güneş
doğacaktır. Sizleri küçük yaşta böyle bir acı ile başbaşa bırakmak istemezdim
ama Allah’ın takdiri buymuş.
Son olarak sizlere söylemek istediğim; namazınıza, Kur’an okumaya ve
ahlakınıza dikkat edin. Anneniz de benimle birlikte zor günler geçiriyor, onu
üzmeyin. Annenizin değerinin bilin. Zindanın acılarına önce Rabbimin sonra
annenizin desteğiyle dayanabiliyorum, bunu unutmayın. Babaannenize abdest
aldırın, namazı hatırlatın, Kur’anı’nı verin okusun. İsteklerini yerine
getirin. Beni seviyorsanız beni doğuran, büyüten ve üzerimde çok hakkı olan
annemi de sevin. Ben nasıl sizlere 7 yaşına geldiğinizde namazı ve sonra yavaş
yavaş Kur’an’ı öğrettiysem siz de şimdi 7 yaşındaki kardeşiniz Besra’ya öğreteceksiniz,
okul derslerine yardım edeceksiniz. Birbirinize destek olun, yardımlaşın ve
herkese örnek olun. Dualarınızda beni, diğer abilerinizi ve tüm mazlum Müslümanları
unutmayın.
Ben sadece sizin babanızım. Sizi yaratan, rızkınızı veren, büyüten ve
sizi koruyan Allah’tır. Allah sizi benden daha iyi koruyacaktır. Sizi Allah’a
emanet ediyorum. Es-Selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekâtuhu
Babanız
Alparslan Kuytul
Bolu F Tipi Cezaevi
Ne mutluonlara ..Bablarının kıymetini bilirler inşallah
YanıtlaSilBir babadan daha fazlasını yapıyorsunuz. Allaha yaklaştıran en güzel dostsunuz...Allah dostlarına Selam olsun...
YanıtlaSilRabbim bizlerledir kıymetli hocam.
YanıtlaSilVallahi siz şerefi yükseltilenlerdensiniz.
HasbunAllah ve niemel vekil...
YanıtlaSilAlime sormuşlar neden hocana babandan daha çok hürmet ediyorsun diye?
YanıtlaSilAlim, babam benim gökten yere inmeme, hocamsa yerden göğe yükselmeme vesile oldu, demiş...
Emeğiniz üzerimizde büyük hakkınızı nasıl ödeyeceğiz kıymetli hocam...
.
YanıtlaSilDuygulanmamak,ağlamamak elde değil. Ve öfkeliyim bu zulmü reva görenlere.. Öfkeliyim susanlara, yanlışa muhalefet etmeyenlere.. Umutluyum Allah bir Alparslan vesilesiyle bin Alparslan yaratacaktır. Ne mutlu davaya gönül ve emek verenlere.. En gür sada İslamın sadası olacak! Sabır ve mücadeleye devam inş.
YanıtlaSilAllah için seni seviyorum Dava Adamı
YanıtlaSil