Bizleri halifesi seçmekle
şereflendiren, Kur’an mucizesi ile de karanlık yollarımızı aydınlatan yüce
Rabbimize hamd, ‘Yaşayan Kur’an’ olma vasfıyla bizlere öncülük ve önderlik
yapan peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)’e salât ve selam olsun.
Kur’an’ın her yönden eşsizliğini
konu edindiğimiz bu sayımızda Kur’an’ın en büyük mucizelerinden olan İslam Fıkhı’nın
eşsizliğine değinmeden geçmek mümkün değil. Kur’an her alanda olduğu gibi bu
alanda da alternatiflerini darmadağın etmiştir. Tarih boyunca insanlık daima
yönetim sorunları yaşadı.
Zalimlerden, sömürgecilerden, hak
hukuk tanımayan yöneticilerden çekmediği kalmadı. İktidarı eline alan istediği
gibi at koşturuyordu. Güçlü olan zayıfı ezmekten çekinmiyordu. Çünkü hesap vereceği
bir makam tanımıyordu. Kendilerini yegâne hâkim görmek onları büsbütün
şımartıyordu. Fakat kulları için her hayrı yaratan Allah (c.c.) daima
peygamberler göndermek suretiyle bu karanlık gidişatlara müdahale etmişti.
Fakat o çağların zalim ve menfaatperest hükümdarlarının saltanat sevdası o yüce
peygamberlerin önüne daima set olarak çıkıyor ve insanlığın kurtuluşu için
çetin mücadeleler verilmek zorunda kalınıyordu.
Yüce Allah kıyamete kadar geçerli
olacak ve eşsizliği ile insanlara meydan okuyan kitabı ile son peygamberini
gönderdi. Bu kuvvetli darbe küfrün belini kırmayı başarmıştı. Üç kıtaya hâkim
oldu, insanlığa selamet getirdi. Hatta düşmanını bile himayesine girmeye
özendirir hale geldi. İstanbul’un fethi esnasında Bizans’ın Hıristiyan halkına
“Bizans’ın haçındansa Osmanlının sarığını görmeyi tercih ederiz” dedirtecek bir
adalet, emniyet ve istikrar sağlayarak kendisine gıpta ettirdi. Yaratan bilmez
mi? Kulu ne ile rahatlayıp huzur bulacak, neyden korkacak ve neyi arzulayacak!
İşte sunduğu eşsiz ahkâmı ile tüm hedefleri tam 12’den vurdu. Ona şahit olanlar
her defasında ‘işte bu’ diyorlardı. Aradığımız çözümlerimiz, kazançlarımız,
galibiyetimiz ve her türlü sorundan kurtuluş reçetemiz işte bu!
Libya Arap Cumhuriyetinden bir
heyetin, İslam’ın yasalarını inceleme sonucu yaptığı açıklamada şu ifadeler yer
almaktadır: “İslam fıkhı 14 asır gibi uzun bir zamanın tecrübe ve birikimine
sahiptir. Bu hukuk yeryüzünün hemen hemen bütün bölgelerinde yaşadı. Ovalar,
vadiler, dağlar, çöller, değişik iklimler ve birbirinden çok farklı gelenek ve
göreneklerle karşılaştı. Her toplumda, toplumların temel özelliklerini
gözeterek fakat kendi özünü asla zedelemeden değişik hayat şekillerine büründü.
Zorluk ve rahatlıkla, ilerleme ve gerileme ile eş zamanlarda bulundu ve bu
devirlerin bütün hadiseleri ile yüz yüze geldi.
İslam fıkhı bu olaylardan
istifade etmeyi başarmış, son derece zengin, sağlam ve eşi bulunmaz bir fıkıh
olabilmiştir. Bunun içindir ki her toplum ve her memleket, kendi problemlerinin
en uygun ve en kolay çözümünü İslam fıkhında bulur.
İslam fıkhı hâkim olduğu her
çağda, ne sosyal hayatın gerisinde kalmış, ne de ortaya çıkan ihtiyaçları ve
arzuları çözüme kavuşturmaktan aciz kalmıştır.” İslam hukuku Yusuf el Kardavî
sh. 25
Allah (c.c.) altı yüz sahifelik bir kitapta mucizevî bir şekilde
açıklık getirmedik bir alan bırakmamıştır. Az kelam ile o kadar meseleyi
halletmiştir ki, bu Kur’an’ın bambaşka bir mucizesidir. Bir ferdin
karşılaşabileceği her türlü soruna çözüm üretmek şöyle dursun yüce hikmetin
aldığı tedbirlerle problemler daha doğmadan bertaraf edilmiştir. Mesela batı, tüketimi arttırmak için
toplumunu maddeperest yapmaktan kaçınmamış, neticesinde dünyaya âşık olan
nesiller biraz mahrumiyet durumunda işi intihara kadar götürmüşlerdir. Bu problemin
çözümü için psikologlar yetiştirilmiş fakat psikologlar ne vakaların çokluğuna
yetişebilmiş ne de köklü çözümler üretebilmişlerdir. Fakat İslam başta israftan
sakındırarak tüketim çılgınlığını frenlemiş sonra dünyaya geliş amacını ve
dünyanın gerçek yüzünü öğreterek hakikî hayata yönlendirmiş, mal harcayarak
tatmin olmak isteyen fakat hali, tuz yedikçe daha çok susayana benzeyen insana
hitaben; “Kalpler ancak Allah’la, Allah’ı anmakla mutmain olur” ? diyerek
doyumun merkezini göstermiştir. Batının kısır kanunları önce insanın psikolojisini
bozmakta sonra tedavi etmek için bin bir gayret sarf etmektedir. Buna rağmen
intiharların önüne geçememektedir. İslam Fıkhı’ndaki Seddi Zerayi kaidesi, bunun
gibi meseleleri ön tedbirle hallederek problemin doğmasını önlemenin ilmini
öğretir. ‘Terim olarak zerayi; haram veya helale vasıta olan şeyler olarak
tanımlanabilir. O halde buna göre harama vasıta olan haram, helale vasıta olan
helal ve vâcib için zarurî olan vâcib olur.’ (İslam Hukuku Metodolojisi M. Ebu Zehra sh.246) Helal ve haramlar
insanlar için maslahatı temin ve mefsedeti (kötülüğü) def maksadına dayandığı
için bu yol ile insanların iyiliği için gerekli olan tüm uygulamaların önü
açılırken toplumu veya ferdi fesada götürecek her türlü işin önü kapatılmış
olmaktadır.
Bu çağın insanları şaşıyorlar mı?
Acaba bu Kur’an 14 asır öncesinden kendisinden sonra gelecek olan nesillerin
karşılaştıkları veya karşılaşacakları tüm meselelere nasıl hükümler üretmiştir?
Bu kadar meseleyi bünyesine nasıl sığdırmıştır? Bu hakikaten acîp (şaşılacak)
bir meseledir. Peki, koca bir ağacı küçük bir çekirdeğe sığdıran Allah’a mı
şaşıyoruz?
Bazen bir kelimeye birkaç mana
yüklemiş, bazen bir hükmün püf noktasını göstermiş, bazen hükmün sebebini
(illetini) açıklayarak benzerleri ile kıyas edilmesini sağlamış ve bu şekilde
hükümlerini cihanşümul kılmıştır. Tespit edilen temel sınırların muhafazası
şartı ile bu alanda ehliyet sahibi, uzman âlimlere yetki ihsan ederek fer’i
(detay) meselelerin çözümlenmesini de sağlamıştır. Bütün bu yollarla, Kur’an ve
Sünnete göre içtihad ve istinbat (hüküm elde) etme yolunun kapanmamasını sağlamaktadır.
Ayrıca Yüce Rabbimiz kitabının
ahkâmını sadece yazılı olarak değil, yaşayan Kur’an (Allah Rasulü) ile
indirerek gözlere gönüllere işlemiş ve meselelerin tam manası ile anlaşılmasını
ve her detayı ile açıklanmasını sağlamıştır. Onun hayatında birçok meselenin
misalini göstermiştir.
Yaratanın kitabı Kur’an! Ona
alternatif olabilmek ne mümkün!
Bu durumun tamamen farkında olan İslam
düşmanları, Kur’an ile karşılaşmanın getireceği sonuçlardan korktukları için
onunla karşı karşıya gelmekten daima kaçtılar. Kur’an’la karşı karşıya
gelenlerin mağlup olması kaçınılmazdır. Bu sebeple Kur’an’ın hükümlerinin,
alternatif hükümlerle tartışıldığı programlar, seminerler göremezsiniz. Ya da
bu konuları ancak, dininin yüceliğini anlamamış, aşağılık kompleksi içinde olan
hocalar(!) ile tartıştıklarını görürsünüz. Bu durum başka türlüsüne güç yetiremediklerinin
delilidir. Kur’an asırlardır galiptir. Kur’an’a hakkıyla tâbi olanlarda galip
geldiler. Kur’an nasıl ki muhataplarını eşsiz medeniyetine hayran bırakıp boyun
eğdiriyorsa, ona sımsıkı sarılanların mağlubiyetten korkması nasıl mümkün
olabilir.
Yüce Rabbimizden; elimizdeki
eşsiz servet ve kuvvetin kıymetini bilmeyi bizlere nasip etmesini temenni
ediyorum. Allah’a emanet olunuz.
Semra
Kuytul Furkan Nesli Dergisi 8. sayı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder