20 Kasım 2013 Çarşamba

MÜSLÜMANIN HAYATINDA SÜNNETİN KONUMU(2)



Bizlere bahşettiği tüm nimetlerinden ötürü yüce Rabbimize sonsuz hamd, şanını tüm dünyada yücelttiği ve O’nun eliyle de dinini yücelttiği Rasûlüne salât ve selem olsun. Ve Allah’ın rahmeti, bereketi ve mağfireti bu dini üstün kılmak uğrunda Peygamberinin yolunu takip eden tüm Müslümanların üzerine olsun.
Çağdaşlarını ve kendisinden sonra gelecek olan ümmetini sapmaktan kurtarabilmek için son derece gayret sarfeden Allah Rasûlü (s.a.v.) kıyamete kadar gelecek tüm Müslümanlar için numune teşkil eden hayatıyla yolu dosdoğru göstermiş ve yanlış anlamalara mahal bırakmamıştır. O’dan sonra gelenler, Kur’ân’da bir konuda tereddüde düşecek olduklarında doğru hükmü elde etmek için O’nun sünnetine bakmaları gerekmektedir. Bazı meseleleri sözlü ifade ettiği hadisleri ile bazı meseleleri fiilî uygulamaları ile ve bazı meseleleri de huzurunda gerçekleştirilen bir uygulamaya verdiği onay ile açıklığa kavuşturmuştur. O halde Allah Rasûlü’nün Sünneti; 1- Kavlî Sünnet 2- Fiilî Sünnet 3- Takrirî Sünnet olmak üzere üçe ayrılır.
Sünnetin çoğu kavlîdir. Mesela: “Bir kimse uyuyarak veya unutarak namazını geçirirse, hatırlayınca kılsın”1 hadisi böyledir. Fiilî sünnete misal olarak Hz. Peygamberin namaz kılışını ve haccedişini verebiliriz. Kendisi de; “Ben namazı nasıl kılıyorsam sizde öyle kılın”2, “Hacc ile ilgili ibadetlerinizi benden öğrenin”3 buyurmuştur. Takrirî sünnet ise huzurunda yapılan işleri veya söylenilen sözleri reddetmemesidir ki bunun bir misali; su bulamadığı için teyemmümle namaz kılan bir kimse, namazdan sonra su bulduğu halde namazını iade etmemiş ve Allah Rasûlü bunu tasvip etmiştir. 4 Çünkü Allah Rasûlü için, konum itibariyle dinî bir meselede dine uygun olmayan bir davranış gördüğünde sessiz kalması caiz değildir.
Kur’ân açısından bakıldığında sünnetin konumu üçe ayrılır;
1-Sünnet; kitabın mübhemlerini (manası kapalı olan hükümlerini) ve mücmellerini (tafsilatı açıklanmadığı için kapalı sayılan hükümlerini) açıklar, gerekli durumlarda umumî ifade ile bildirilen hükümleri tahsis eder (genel değil özel olduğunu beyan eder) ve yine cumhur-u ulemaya göre; Kur’ân’ın nâsihini ve mensuhunu yani hangi ayetin hükmen veya lafzen kaldırıldığını (nesh olunduğunu) ve nesh eden ayetin hangisi olduğunu bildirir.
2-Sünnet, Kur’ân’da asılları sabit olan farzları tamamlayıcı hükümler getirir.  Burada sünnet Kur’ân’ın tamamlayıcısı ve yardımcısı mahiyetindedir. Kur’an’da tafsilatı anlatılmayan hükümlerin tafsilatını bildiren ilaveler yapar. Mesela, Kur’ân’da abdestin dört farzı sırasıyla bildirilmiş ‘eller dirseklere kadar’ ifadesiyle miktarı bildirilirken başın meshedileceği miktar söylenmeyip sünnete bırakılmış ve abdestle ilgili diğer hükümler olan; sünnetleri, mekruhları, alınan abdestin ne ile bozulacağı gibi tafsilat sünnet tarafından tamamlanmıştır. Bunun misalleri oldukça fazladır.
3- Sünnet, Kur’ân’da bulunmayan bir takım hükümleri beyan eder. Bu maddede, Kur’ân’da olmayanı beyan etmek denilse de aslında buna verilen misallere bakıldığında aslının bir şekilde Kur’ân’da mevcut olduğu görülür. Mesela yırtıcı kuşların haramlığına dair varid olan hadisler, “ O temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılar”5 ayetine râcidir. Fakat bu hükümleri Kur’ân ve sünnetten delil olmadan kat’i olarak bilmek mümkün değildir. Fakat hadislerde belirtilenlerin dışında insanların pis gördüğü şeyler yine pis kabul edilse de bunlara haram denilemez. Ancak mekruh (çirkin görülmüş) kabul edilir. Böylece denilebilir ki sünnetin açıkladığı her bir hüküm için Kur’ân’da uzak veya yakın bir asıl (dayanak) mevcuttur. Şatıbî el-Muvafakat’ında bu konu hakkında şöyle demiştir. “Sünnet manası itibariyle kitaba racîdir. O kitabın mücmel ifadelerini açıklar. Müşkilini izah eder, muhtasar beyanlarını genişletir; çünkü o kitabın bir açıklamasıdır. Buna “Sana Kur’ân’ı indirdik, ta ki insanlara, kendilerine indirileni açıklayasın” 6 ayeti delâlet eder. Sünnette mevcut olan her hususa Kur’ân’da icmalî (genel) veya tafsilî (özel) bir delâlet vardır. Çünkü Kur’ân, bu şeriatin, esası ve ilk kaynağıdır… Buna göre sünnet, özet olarak Kur’ân’da vardır. Allah-u Teâlâ’nın Kur’ân’da “Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık” 7 buyurmasının manası da budur.”8
Bu bilgiler ışığında bakıldığında insanlara hidayet rehberi olan Kur’ân insanlara; dünya ve ahirette saadetine erebilmenin tüm detaylarını sünnet vesilesi ile bildirmiştir. Bir Müslüman Allah’a nasıl iyi bir kul olabileceğini Rasûlullah(s.a.v.)’ın hayatından öğrenir. Nefsine ve etrafındaki canlı cansız tüm varlıklara karşı sorumluluklarını nasıl yerine getireceğinin en kâmil örneğini O’nda görür. Her konuda ifrat ve terfide kaçmadan dengeli bir hayat yaşayabilmenin yolunu yine o göstermektedir. Ve yine Rabbimiz Allah’ın dinini üstün kılacak hareket metodunu; en saf, en kestirme, en az zayiatla ve toplum psikolojisine en uygun şekliyle O’nun hayatında bize öğretmiştir. Bu sebeple Peygamberimiz (s.a.v.) ümmetini her konuda kendi sünnetine uymaya teşvik ederek şöyle buyurur: “Gerçekten ben size iki şey bıraktım ki onlara sarıldıkça asla sapıtmayacaksınız. Onlar; Allah’ın kitabı ve benim sünnetimdir.”9
Yine Ebu Hureyre (r.a.)’den rivayet edilen bir hadiste Allah Rasûlü (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Ümmetimden baş kaldıranlar dışında tümü cennete gireceklerdir. Dediler ki; ey Allah’ın Rasûlü kim bu baş kaldıracak olanlar? Buyurdu ki: bana uyanlar cennete gireceklerdir, başkaldıranlar ise isyan içindedirler.” 10
Bu misyon gereği Efendimiz (s.a.v.), kendisine peygamberlik verilmesinden itibaren neredeyse hayatının tamamında hiç yalnız kalmayarak daima insanların arasında olmaya sabretmiştir. Her fırsatta ashabının arasında bulunmuş, hassaten belli başlı ibadetleri sürekli cemaatle gerçekleştirmiş, hanımları onun evdeki halinin şahidi olmuş, sefere çıksa eşlerinden birini yanına almış ve çadırında tek kaldığı zamanları dahi nasıl geçirdiğini ümmetine göstermiştir.
Bu şekilde ümmet Allah’ın razı olduğu bir kul; nasıl oturur-nasıl kalkar, nasıl uyur hangi vakitleri uyanık geçirir, gecesini-gündüzünü nasıl değerlendirir, namazda secdede ne kadar durur, Kur’ân okuyuşu nasıldır, nasıl konuşur-nasıl şakalaşır, cahillik yapanı nasıl affeder ve hatta düşmana karşı nasıl kılıç sallar?... Ve daha ahlakından şahsiyetine, kulluğundan liderliğine, yemesinden giyimine, gençliğinden ihtiyarlığına her yönünü bizzat görmüş, görenlerden öğrenmiştir.
Mübarek hayatını Allah(c.c.)’ın dinini hâkim kılmaya ve ümmetinin kurtuluşuna adayan Efendimiz (s.a.v.)’e salât ve selam olsun. Ya Rabbi! Her halimizle O güzel Rasûle benzeyebilmeyi bize nasip et. Kıymetsiz hayatlarımızı O’nun, uğrunda hayatını ortaya koyduğu davaya feda ederek değerli kılabilmeyi bizlere de lutfet! (Amin)

Semra Kuytul Furkan Nesli Dergisi 11. Sayı

1-       Ebu Davut, Salât 11

2-       Buharî, Edep, 27

3-       İbni Hanbel Müsned, c.3, sf.318,366

4-       M. Ebu Zehra, İslam Hukuku Metodolojisi sf. 99-100

5-       Araf 157

6-       Nahl 44

7-       Enam 38

8-       M. Ebu Zehra sf. 106

9-       Hâkim Müstedrek 1. 93

10-   Buharî   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder