Bizlere
bahşettiği tüm nimetlerinden ötürü yüce Rabbimize sonsuz hamd, şanını tüm
dünyada yücelttiği ve O’nun eliyle de dinini yücelttiği Rasûlüne salât ve selem
olsun. Ve Allah’ın rahmeti, bereketi ve mağfireti bu dini üstün kılmak uğrunda
Peygamberinin yolunu takip eden tüm Müslümanların üzerine olsun.
Çağdaşlarını
ve kendisinden sonra gelecek olan ümmetini sapmaktan kurtarabilmek için son
derece gayret sarfeden Allah Rasûlü (s.a.v.) kıyamete kadar gelecek tüm
Müslümanlar için numune teşkil eden hayatıyla yolu dosdoğru göstermiş ve yanlış
anlamalara mahal bırakmamıştır. O’dan sonra gelenler, Kur’ân’da bir konuda
tereddüde düşecek olduklarında doğru hükmü elde etmek için O’nun sünnetine
bakmaları gerekmektedir. Bazı meseleleri sözlü ifade ettiği hadisleri ile bazı
meseleleri fiilî uygulamaları ile ve bazı meseleleri de huzurunda
gerçekleştirilen bir uygulamaya verdiği onay ile açıklığa kavuşturmuştur. O
halde Allah Rasûlü’nün Sünneti; 1- Kavlî Sünnet 2- Fiilî Sünnet 3- Takrirî
Sünnet olmak üzere üçe ayrılır.
Sünnetin
çoğu kavlîdir. Mesela: “Bir kimse uyuyarak veya unutarak namazını geçirirse,
hatırlayınca kılsın”1 hadisi böyledir. Fiilî sünnete misal olarak
Hz. Peygamberin namaz kılışını ve haccedişini verebiliriz. Kendisi de; “Ben
namazı nasıl kılıyorsam sizde öyle kılın”2, “Hacc ile ilgili
ibadetlerinizi benden öğrenin”3 buyurmuştur. Takrirî sünnet ise huzurunda
yapılan işleri veya söylenilen sözleri reddetmemesidir ki bunun bir misali; su
bulamadığı için teyemmümle namaz kılan bir kimse, namazdan sonra su bulduğu
halde namazını iade etmemiş ve Allah Rasûlü bunu tasvip etmiştir. 4 Çünkü
Allah Rasûlü için, konum itibariyle dinî bir meselede dine uygun olmayan bir
davranış gördüğünde sessiz kalması caiz değildir.
Kur’ân açısından bakıldığında sünnetin konumu üçe
ayrılır;
1-Sünnet; kitabın mübhemlerini (manası kapalı olan
hükümlerini) ve mücmellerini (tafsilatı açıklanmadığı için kapalı sayılan
hükümlerini) açıklar, gerekli durumlarda umumî ifade ile bildirilen hükümleri
tahsis eder (genel değil özel olduğunu beyan eder) ve yine cumhur-u ulemaya göre;
Kur’ân’ın nâsihini ve mensuhunu yani hangi ayetin hükmen veya lafzen
kaldırıldığını (nesh olunduğunu) ve nesh eden ayetin hangisi olduğunu bildirir.
2-Sünnet, Kur’ân’da asılları sabit olan farzları
tamamlayıcı hükümler getirir. Burada
sünnet Kur’ân’ın tamamlayıcısı ve yardımcısı mahiyetindedir. Kur’an’da
tafsilatı anlatılmayan hükümlerin tafsilatını bildiren ilaveler yapar. Mesela,
Kur’ân’da abdestin dört farzı sırasıyla bildirilmiş ‘eller dirseklere kadar’
ifadesiyle miktarı bildirilirken başın meshedileceği miktar söylenmeyip sünnete
bırakılmış ve abdestle ilgili diğer hükümler olan; sünnetleri, mekruhları,
alınan abdestin ne ile bozulacağı gibi tafsilat sünnet tarafından
tamamlanmıştır. Bunun misalleri oldukça fazladır.
3- Sünnet, Kur’ân’da bulunmayan bir takım hükümleri beyan eder. Bu maddede,
Kur’ân’da olmayanı beyan etmek denilse de aslında buna verilen misallere
bakıldığında aslının bir şekilde Kur’ân’da mevcut olduğu görülür. Mesela
yırtıcı kuşların haramlığına dair varid olan hadisler, “ O temiz şeyleri helal,
murdar şeyleri haram kılar”5 ayetine râcidir. Fakat bu hükümleri Kur’ân
ve sünnetten delil olmadan kat’i olarak bilmek mümkün değildir. Fakat
hadislerde belirtilenlerin dışında insanların pis gördüğü şeyler yine pis kabul
edilse de bunlara haram denilemez. Ancak mekruh (çirkin görülmüş) kabul edilir.
Böylece denilebilir ki sünnetin açıkladığı her bir hüküm için Kur’ân’da uzak
veya yakın bir asıl (dayanak) mevcuttur. Şatıbî el-Muvafakat’ında bu konu
hakkında şöyle demiştir. “Sünnet manası itibariyle kitaba racîdir. O kitabın
mücmel ifadelerini açıklar. Müşkilini izah eder, muhtasar beyanlarını genişletir;
çünkü o kitabın bir açıklamasıdır. Buna “Sana Kur’ân’ı indirdik, ta ki
insanlara, kendilerine indirileni açıklayasın” 6 ayeti delâlet eder.
Sünnette mevcut olan her hususa Kur’ân’da icmalî (genel) veya tafsilî (özel) bir
delâlet vardır. Çünkü Kur’ân, bu şeriatin, esası ve ilk kaynağıdır… Buna göre
sünnet, özet olarak Kur’ân’da vardır. Allah-u Teâlâ’nın Kur’ân’da “Biz kitapta
hiçbir şeyi eksik bırakmadık” 7 buyurmasının manası da budur.”8
Bu
bilgiler ışığında bakıldığında insanlara hidayet rehberi olan Kur’ân insanlara;
dünya ve ahirette saadetine erebilmenin tüm detaylarını sünnet vesilesi ile
bildirmiştir. Bir Müslüman Allah’a nasıl iyi bir kul olabileceğini Rasûlullah(s.a.v.)’ın
hayatından öğrenir. Nefsine ve etrafındaki canlı cansız tüm varlıklara karşı
sorumluluklarını nasıl yerine getireceğinin en kâmil örneğini O’nda görür. Her
konuda ifrat ve terfide kaçmadan dengeli bir hayat yaşayabilmenin yolunu yine o
göstermektedir. Ve yine Rabbimiz Allah’ın dinini üstün kılacak hareket
metodunu; en saf, en kestirme, en az zayiatla ve toplum psikolojisine en uygun
şekliyle O’nun hayatında bize öğretmiştir. Bu sebeple Peygamberimiz (s.a.v.) ümmetini
her konuda kendi sünnetine uymaya teşvik ederek şöyle buyurur: “Gerçekten ben
size iki şey bıraktım ki onlara sarıldıkça asla sapıtmayacaksınız. Onlar;
Allah’ın kitabı ve benim sünnetimdir.”9
Yine
Ebu Hureyre (r.a.)’den rivayet edilen bir hadiste Allah Rasûlü (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur: “Ümmetimden baş kaldıranlar dışında tümü cennete gireceklerdir.
Dediler ki; ey Allah’ın Rasûlü kim bu baş kaldıracak olanlar? Buyurdu ki: bana
uyanlar cennete gireceklerdir, başkaldıranlar ise isyan içindedirler.” 10
Bu
misyon gereği Efendimiz (s.a.v.), kendisine peygamberlik verilmesinden itibaren
neredeyse hayatının tamamında hiç yalnız kalmayarak daima insanların arasında
olmaya sabretmiştir. Her fırsatta ashabının arasında bulunmuş, hassaten belli
başlı ibadetleri sürekli cemaatle gerçekleştirmiş, hanımları onun evdeki
halinin şahidi olmuş, sefere çıksa eşlerinden birini yanına almış ve çadırında
tek kaldığı zamanları dahi nasıl geçirdiğini ümmetine göstermiştir.
Bu
şekilde ümmet Allah’ın razı olduğu bir kul; nasıl oturur-nasıl kalkar, nasıl
uyur hangi vakitleri uyanık geçirir, gecesini-gündüzünü nasıl değerlendirir, namazda
secdede ne kadar durur, Kur’ân okuyuşu nasıldır, nasıl konuşur-nasıl şakalaşır,
cahillik yapanı nasıl affeder ve hatta düşmana karşı nasıl kılıç sallar?... Ve
daha ahlakından şahsiyetine, kulluğundan liderliğine, yemesinden giyimine,
gençliğinden ihtiyarlığına her yönünü bizzat görmüş, görenlerden öğrenmiştir.
Mübarek
hayatını Allah(c.c.)’ın dinini hâkim kılmaya ve ümmetinin kurtuluşuna adayan Efendimiz
(s.a.v.)’e salât ve selam olsun. Ya Rabbi! Her halimizle O güzel Rasûle benzeyebilmeyi
bize nasip et. Kıymetsiz hayatlarımızı O’nun, uğrunda hayatını ortaya koyduğu
davaya feda ederek değerli kılabilmeyi bizlere de lutfet! (Amin)
Semra Kuytul Furkan Nesli
Dergisi 11. Sayı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder