Gönderdiği kitabı ile insana
yakışır bir medeniyetin temellerini atan Allah(c.c.)’a hamd, bu düstur
doğrultusunda İslam Medeniyeti’ni
inşaa eden Rasûlü’ne salât ve selam olsun.
Geçen sayımızda İslam Fıkhı’nın
birinci ve en temel kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’i açıklamaya başlamıştık.
Allah (c.c.), hayatın her alanına
nüfuz eden ve yalanlanma ihtimali kendisinden giderilen Kur’an-ı Kerim ile hayatımıza
müdahale ederek bize en büyük nimeti bahşetmiştir. Bazı insanlar bu nimetin
büyüklüğünü idrak edebilirken bazıları ise idrak edememişlerdir. Bu sebeple
yüce Rabbimiz hükmüne boyun eğmeyi insanın arzusuna bırakmamış ve istese de
istemese de boyun eğip itaat etmekle mükellef tutmuştur. Çünkü her insanın aklı,
doğruları, incelikleri ve hikmetleri kavrayabilecek ölçülere sahip değildir.
Kavrayanların dahi imtihanda olmaları sebebiyle, engelleri mevcuttur. Bu
şartlarda insan bazen doğruları göremeyecek, bazen ise onlara uymayı
istemeyecektir. İşte burada yaratıcının desteği ortaya çıkar ve tek bir
gerçeğin kabulü ile tüm doğrulara teslimiyet gerçekleşir. O da “Hüküm ancak Allah’ındır”1 gerçeğidir.
Seni yaratan seni idare etme hakkını kimseye vermemektedir. Sonsuz ilmiyle sana
sahip çıkarak seni tüm yanlışlıklardan muhafaza etmek istemektedir ve A’dan
Z’ye tüm hayatına yön vermektedir.
Kur’an-ı Kerim’in hükümlerinin
hayatımızın her alanına girebilmesi tabii olarak bizim için gerekli olan hiçbir
detayın ihmal edilmemiş olmasını gerektirir ki yüce Rabbimiz bu meseleyi “Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.”2
ayetiyle ifade buyurmuştur. Yani her şeyin hükmü Kur’an’da mevcuttur. Fakat
Kur’an-ı Kerim’in beyanı, ekseriyetle küllî (yani meselenin ana hatlarıyla)
olup tafsilatlı olanları azdır. Böyle durumlarda ise sünnet devreye
girmektedir. O halde Kur’an-ı Kerim’in hükümlerini, beyan bakımından üç kısımda
özetlemek mümkündür. 1- Tam olarak beyan edilenler; sünnet bunların tatbikatını
(uygulama şeklini) açıklar. Oruç gibi.
2- Mücmel (genel olduğu için kapalı) olarak beyan edilenler; bunları ise
tam olarak sünnet açıklar. Bunun misali de zekâttır. Kur’an’da genel olarak,
zekât vermek emredilmiş fakat nisap ve miktarını sünnet açıklamıştır. 3-
Kur’an’ın işaretle beyan ettiği hükümler ki; bunların kalan kısmını sünnet
tamamlar.3 Bu şekilde hükümlerin temel kaynağı her konuda
Kur’an’dır.
Ana
hatlarıyla kısımlandırıldığında Kur’an-ı Kerim’in şu hükümleri içine alır.
1- İbadetler: Kur’an-ı
Kerim bütün farzları icmalî (genel) olarak emretmiş ve tafsilatını sünnete
bırakmıştır. Namaz, oruç, hacc, zekat vd.’ni emretmiş fakat vakit, rükun,
şartlar ve mekruhlar gibi izahatı sünnet yapmıştır. İbadetler dinin özünü
teşkil eder. Fertlerin ahlakı ve toplumsal yardımlaşmanın temel direği
onlardır. Dolayısıyla onları açıklamada kıyas ve şahsî açıklamalar azalsın diye
Kur’an ve Sünnet birbirini desteklemiştir. Böylece ibadetlerin aslı Kur’an’la,
tafsilatı da amelî ve mütevatir sünnetle sabit olmuştur.
2- Keffaretler: Bunlar
mana olarak ibadetlere yakındır. Çünkü bir kısım günahların affı bunlarla
sağlanmaktadır. Yeminini bozan veya yanlışlıkla bir mü’mini öldüren kişinin
keffaretini buna misal olarak verebiliriz.
3- Muamelat:
Malî muamelelerin adil ve mübah olan
esasları Kur’an-ı Kerim’de beyan edilmiştir. Bu esaslardan birincisi halkın
mallarını haksız yere yemenin yasaklanışı, ikincisi de karşılıklı rızanın
olmasıdır. Buna göre yasak kazanç yolları da belirlenmiş olmaktadır. Haksız
kazanç sayılan faiz, rüşvet gibi yolların haram kılınmasının yanında meşru
yoldan malın artmasına sebep olan bütün tasarruflar da mübah kılınmıştır.
4- Aileyi Tanzim Eden Hükümler: Kur’an’ın
aileyi tanzim eden hükümleri, diğer bütün konulara ait olan hükümlerden daha
tafsilatlıdır. Evlenme hükümleri, nikahı caiz olmayan kadınlar, boşanma
hükümleri, iddet ve eşlerin birbirlerinin mirasındaki hisseleri oldukça geniş
açıklanmıştır. Kur’an’da aile hukuku kadar geniş açıklanmış başka hükümler
bulamayız. Kur’an’ın aile hukukuna bu kadar önem vermesi toplumun temelini
teşkil eden ailenin sağlam olması içindir.
5- Cezaî
Hükümler: Kur’an suç ve cezalarla ilgili hükümleri ve suçlulara verilecek
cezanın genel esasını açıklamıştır. Fertlere karşı işlenen suçların cezası eşitlik
esasına dayanan kısastır. (Yani hakkı gasp edilenin hakkını olduğu gibi tazmin
ettirmek ya da işlediği suçun aynısıyla karşılık vermektir.) Kamu hukukuna veya
Allah’ın haklarına karşı işlenilen suçlar için verilecek ağır cezalar Kur’an’da
belirtilmiş, hafif olanları ise hakimin takdirine bırakılmıştır. Kur’an-ı Kerim
tayin ettiği cezalarda; can, akıl, din, mal ve nesil emniyetini sağlamak ve
mağdurun hakkını iade ederek kinini dindirmek gibi hususları göz önüne
almıştır. Bu şekilde, suçlarla toplumda açılan yaralar maddî ve manevî tedavi edilmiş
olacaktır.
6- İdare
Eden Ve İdare Edilenler İle İlgili Hükümler: Kur’an-ı Kerim, idare eden ve idare
edilenler arasındaki ilişkiyi düzenleyen bir kısım kaideler koymuştur. Bunlar:
1- Adalet: Kur’an; idare edenle edilenin ve bütün halkın birbirine adaletli
davranmasını sağlayarak bu şekilde ‘içtimaî adalet’ denilen şeyin
gerçekleşmesini ister. Bu da herkesin yaşam imkânlarına sahip olması,
güçlülerin zayıfları koruması, zenginlerin fakirleri doyurması, çalışanın
emeğinin karşılığını eksiksiz alması gibi konularla ilgili hükümlerle oluşur. 2-
Şura: “ Onların işleri aralarında şûra
iledir”4 ayetiyle insanların, gayelerine ulaşabilmek için, toplumlarına
ve çağlarına göre en iyi vasıtalara ulaşabilmelerinin yollarını açmıştır. 3-
Müslümanların maslahatını gözetme, 4-
Yardımlaşma, 5- Her türlü hakkın korunması. Bu konularda bir çok ayet
mevcuttur ve Allah (c.c.) bunlarla toplumun refah seviyesinde idare edilmesini
sağlamıştır.
7- Müslümanların
Gayri Müslimlerle İlişkileri: Kur’an
din, ırk, renk ne olursa olsun insanların hakkına hürmeti emretmiştir. Müslüman
olmayanları da 1- Müslümanlarla antlaşmalı yaşayanlar, 2- Müsaade alarak oturan
tüccar vb. kimseler, 3- Bunların dışında kalıp Müslümanlarla savaş halinde
olanlar olarak ayırmış ve her biri ile ilgili en uygun ve ıslah edici
hükümlerini bildirerek adaletini tüm insanlara yaymıştır.5
Bu
şekilde Kur’an-ı Kerim’de fert veya toplumla ilgili her konuda gerekli tüm
meseleler aydınlatılmış, her bir alan için sağlam temeller atılmıştır.
Allah’ın Kelâmı’nın tam olarak anlaşılması ve hükümlerinin pratize
edilebilmesi için sünnetin açıklamalarının yanı sıra ayetlerin nüzul (iniş)
sebeplerini bilmekte çok önemlidir. Burada sahabenin konumu önem arzeder. Çünkü
onlar Hz. Peygamber’e bir ayet nazil olduğunda nüzule sebep olan hadiseyi ve
sebebini, sual soranın durumunu ve suali sorma sebebini bilirlerdi. Bilhassa
Efendimiz (s.a.v.)’in yanında olan sahabileri, hükümler ile sebepler arasındaki
münasebeti tesis edebilmişlerdir. Bu önemli ilim ile Kur’an-ı Kerim’in
hükümlerini doğru anlamak, ince farkların doğurduğu farklı hükümleri görmek ve
hükümler arasındaki ihtilafları çözmek mümkün olmaktadır. Allah-u Teâlâ,
Sebeb-i Nüzul ilmi gibi yardımcı ilimler ile de, Kur’an-ı Kerim’i ve ahkâmını
(hükümlerini) en güzel bir şekilde anlamamızı sağlayarak bizlere insanın şanına
yakışır şerefli bir yaşam şekline ulaşma yollarını göstermiştir. İnsanın, insanî
vasıflarını muhafaza etmek ve çocukluk, gençlik ve ihtiyarlık gibi her çağında
maddî-manevî ihtiyaçlarını, asaletine yakışır şekilde karşılayarak medenî bir
hayat yaşamasını sağlamak, insan için paha biçilemez kıymette bir nimettir.
Ekserî ulemaya göre Kur’an’ın en son
inen ayeti olarak kabul edilen Maide Sûresi’nin 3. ayetinde “Bugün size dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve
size din olarak İslam'ı seçip-beğendim” buyrulmaktadır.
Bu nimeti bizlere bahşeden Rabbimiz zulmün her çeşidinin var olduğu
cahiliye çağını, bu mucize kitabıyla Asr-ı Saadet’e çevirmiş, tüm insanlara ve
dünya tarihine bir numune olarak göstermiştir. Ve; Rahmet dokunuşuyla zulmün
adalete inkılabının ve bedevî bir toplumun kardeşlik, yardımlaşma ve fedakârlık
duygularının hakimiyeti ile medenî bir topluma dönüşünün mümkün olabildiğini
ispatlamıştır. Bu malumat bize, bugünün kurtuluş reçetesini de bildirmektedir.
Allah (c.c.); insanın nakıs bilgisinin
ve nefsanî arzularının hâkim olduğu, insana yakışır temiz hayatı her geçen gün biraz
daha kaybettiğimiz ve bizi her gün daha çok uçuruma yaklaştıran Batı Medeniyeti’nden,
İslam’ın adil ve nezih yaşam modeline “İslam Medeniyeti”ne davet
etmektedir. Bunun yolunu da net bir şekilde göstermektedir. “O halde aralarında Allah’ın indirdiği ile
hükmet.”6
Bir daha
ki sayıda İslam Fıkhı’nın ikinci kaynağı olan Sünnet ile devam etmek üzere sizleri Allah’a emanet ediyorum.
Semra
Kuytul Furkan Nesli Dergisi 13. sayı
1- Enam, 57
2-
Enam, 38
3- İslam Hukuku Metodolojisi M. Ebu Zehra sf. 88
4- Şûra, 38
5- a.g.e. sf. 90-99
6- Maide, 49
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder