26 Şubat 2018 Pazartesi

Hamdetme Makamındayız...




HAMDETME MAKAMINDAYIZ!

Son günlerde neredeyse her yazımda sıkıntılı bir süreçten geçtiğimizi belirtiyorum. Evet, sıkıntılı ve zorlu bir süreçten geçiyoruz ama İnşirah suresinde Rabbimiz "her zorlukla beraber bir kolaylık vardır" buyuruyor. Bazı âlimler bu ayeti ‘her zorluğun bir de kolay bir yolu vardır, bulabilene’ şeklinde tefsir etmişlerdi. Hem bulabilene yolun kolay kısmı açılıyor hem de gerçekten her zorluk bir rahmetle kolaylaşıyor.

Biz de şu sıkıntılı günlerimizde bu kolaylığı kardeşlerimizin desteğinde yakaladık. Sadece benim değil, evine baskın gerçekleşen, eşleri şu anda tutuklu bulunan tüm kardeşlerimizin evi neredeyse ziyaretçi akınına uğruyor. Hiç kapılarını çalmayan akrabaları çıkıp geliyor, komşular, eski dostlar, kara gün dostları çıktı ortaya! Vallahi! Abartmıyoum! Bizim bir iyi gün dostlarımız varmış onlardan bazıları iyi günü bekliyor! Ama ne kadar çok kara gün dostumuz varmış!

Bu olaylar yaşandığı ilk günden itibaren şimdiye kadar uzaktan seyreden niceleri çıkıp çıkıp geldi. Özellikle emniyetin önünde beklerken halktan gelip ne oldu diye soranlar, destekleyenler, çay pasta ikram etmek isteyenler, evimiz şu apartmanda gelin dinlenin diyenler… Daha neler neler… Şimdiye kadar vakıf binamızdan girmeyen niceleri bizi emniyetin önündeki bekleyişte ziyaret etti. Uzaktan takip eden ama bizimle hiç tanışmamış birçoğu evinden izlemeye dayanamayıp Adliye’nin önündeki bekleyişe katıldı. Bunların ortak yanı “biz Alparslan Hocayı tanıyoruz, üzülmeyin, hak ortaya çıkacak” demeleri oldu.

Komşularımızın desteği ayrı bir güzel!

Hiç tanımadığım insanlardan da haber geliyor, “üzülmesinler biz onların doğru olduğunu biliyoruz” diye… Yine hiç tanımadığımız insanlardan “Alparslan Hoca bir an evvel kurtulsun diye her gece dua ediyoruz” diyenlerin sayısı o kadar çok ki! Hocaefendi’ye mektup yazdım, ona da belirttim seveni ne kadar çokmuş, herkes selam gönderiyor. Ben de bu kadar bilmiyordum. Hem de her kesimden…

Hamdetme makamındayız çünkü yalnızlaşmadık!

Hamdetme makamındayız çünkü bizi yalnızlaştıramadılar!

Atılan iftiralar, kurulan kumpaslar, kırpılan videolar insanlar için şu anda hiç bir şey ifade etmiyor. 

Daha ilk günlerde de yazmıştım: YANDAŞ MEDYA ATIYOR AMA SOSYAL MEDYA TUTMUYOR, diye.

Şunu fark ettim, zaten daha gözaltı olmadan önce herkes Hocaefendi’nin suçunu biliyormuş. Geçen gün son videoların altındaki yorumlara baktım. Herkes zaten daha gözaltı olmadan önce yazmış: “Hoca çok doğru konuşuyor, inşallah onu da almazlar”, “Bu hocayı kesin bu konuşmasından dolayı tutuklarlar”, “Alparslan Hocam seni de susturmazlar inşallah!” Bu minvalde birçok yorum.
Hatta yakın zamanlı yorumlarda “Alparslan hocayı da susturdular”, “ben demiştim yakında bu hocayı da tutuklarlar diye”, “Artık Türkiye’de konuşan kalmadı”

Bütün bu ifadeler sizde de aynı kanıyı oluşturmuştur sanırım: Hocanın suçu belli, doğruları korkusuzca söylemek! Şimdi bir takım mihraklar istediği kadar kendini parçalasın yok DEAŞ ile irtibatı çıktı. Yok PKK’yı savundu! Yok suç örgütü kurdu! Kimsenin bunlara aldırdığı yok, zaten herkes daha tutuklanmadan önce ne için olacağını biliyormuş! Bizim beklediğimiz gibi onlar da bekliyormuş.

Sebebini bildiği için olsa gerek ki; halk, Hocaefendi’yi sahipsiz bırakmak istemiyor. “O doğruları konuştu hak ortaya çıkacak, serbest kalacak, üzülmeyin” diye bizleri teselliye geliyor!

Ben şimdiye kadar kimsenin “DEAŞ ile irtibatı var mı” diye sorduğunu duymadım. Zaten Hocaefendi’nin bunların aksini ispatlayan o kadar çok konuşması var ki! Ya da “Furkan Vakfı suç örgütü mü?” dediklerini… Hatta ilk defa karşılaştıklarımızda bile tarz aynen şöyle; bir gelişme var mı? Hayır yok? Üzülmeyin hak ortaya çıkacak!

Biri çıkıp da “neyle suçlanıyor” demez mi, demedi! Herkes gayet bilinçli! Bu kadarı beni de şaşırtmadı değil…

Çok şükür tüm yapılanlara rağmen bizi yalnızlaştırmayı başaramadılar. Elhamdülillah!

Çok şükür! Tek kalsaydık, anlaşılmasaydık, dışlansaydık, ayrı bir kahır olurdu.

Tüm dostlarımıza, sevenlerimize tekrar tekrar teşekkürler. Bizi zor zamanda yalnız bırakmadılar..


(Not: Bu yazımda kastım, daha çok olayları tarafsız izleyen halkın desteği)





Ahval News'e Verdiğim Ropörtaj

Alparslan Kuytul Hocaefendi'nin mahkemesinin olduğu gün, Ahval News'e verdiğim ropörtaj:

Geçen günlerde Furkan Eğitim ve Hizmet Vakfı’na yönelik düzenlenen operasyonda vakfın kurucusu Alparslan Kuytul’la birlikte 21 kişi gözaltına alınmıştı. Vakfın kurucu başkanı Alparslan Kuytul'un da aralarında bulunduğu 5 kişi tutuklandı.
Zaman zaman hükümete yönelik yaptığı sert eleştirileri ile de gündeme gelen Kuytul, son yaptığı konuşmaların birinde Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) adının Zulümle Kalkınma Partisi (ZKP) olarak değiştirilmesi gerektiğini söylemişti.
Tutuklanan Alparslan Kuytul’un eşi Semra Kuytul, yaşadıkları süreci Ahval’e anlattı.
“İslami kesimden ve cemaatlerden görmediğimiz desteği sol ve diğer kesimlerden gördük” diyen Kuytul, bu operasyonların arkasında hükümetle birlikte farklı bir iradenin de olabileceğini belirterek “Derin dinsiz bir komiteden bahsetmişti Hocaefendi. Birileri tenkit konusunu bahane ederek hükümeti üzerimize salıyor olabilir” ifadelerini kullandı.
Söz Semra Kuytul'da...
Öncelikle Alparslan Kuytul ve beraberindekilere neden operasyon yapıldı? Sizce bu operasyonun nedeni ne?
Ben öncelikle hassasiyetinizden dolayı teşekkür ediyorum. Çünkü insanlar şu anda bu sorgulamayı bile yapmıyor. Bir geçmiş olsun bile diyenlerin olmadığı bir dönemdeyiz maalesef.
Hocaefendi’nin de görüşü, bizim de görüşümüz şu; birkaç yönü var. Bir yönüyle hükümeti tenkit meselesi. Bir takım tenkit ve eleştiriler onları yaralıyor olabilir. İslami bir kimlikle görünmeye çalıştıkları için bir hoca tarafından eleştirilmek onları daha derinden yaralıyor olabilir. Yani bir solcunun eleştirisi bu halkta çok tutmaz ama kendi camiasından birisinin tenkiti daha da yaralayıcı olabilir.
Tenkitten rahatsız oluyorlar, yaralanmak istemiyorlar, muhtemelen oy kaybetmek istemiyorlar.
Ama doğruların da konuşulması gerektiğini düşünüyoruz. Hocaefendi’nin bu konuda hiçbir zaman geri adımı olmaz.
Bu operasyonun bir diğer sebebi de Hocaefendi’nin Tevhid meselesini, yani Allah’ın dünyasında Allah’ın dediği olmalı konusunu gündeme getiriyor olması, bunu çok açık net bir dille sürekli anlatıyor olması şu anda sistem içerisinde olup da bundan rahatsız olan birtakım kesimleri ciddi manada rahatsız ediyor.

Alparslan Kuytul’un Doğu Perinçek’e atfen bazı açıklamaları olmuştu daha önce. Siz de onu mu kastediyorsunuz? Tam olarak hangi kesimler?
Allah’ı, Müslümanları sevmeyen kesimler. ‘Derin bir dinsiz komite’den bahsetmişti Hocaefendi daha öncesinde. Bizim bu yönümüzden, Tevhid’i anlatıyor olmamızdan rahatsız olan bir kesim olduğu da gerçek. Dolayısıyla hükümet şu anda tenkitlerimizden hoşlanmadığı için mi üzerimize geliyor yoksa bizim ona yaptığımız tenkitleri bahane ederek birileri onu bizim üzerimize mi salıyor?
Biliyorsunuz Hocaefendi’nin bazı videoları kırpılıyor ve halka o şekilde servis yapılıyor. Belki aynı kırpılmış videolar, bazı üst düzey hükümet yetkililerine de servis yapılıyor ve onlar da bizi oradan tanıyorlar. Yani yanlış lanse ettirme söz konusu olabilir. Aslında belki de Tevhid’in anlatılmasından, anlaşılmasından rahatsız olanlar hükümeti tenkit olan kısmını kullanmak suretiyle onu bizim üzerimize sürüyor olabilirler.
Yani ‘birileri hükümeti bir araç olarak kullanıyor olabilir’ diyorsunuz…
Olabilir. Bu da ihtimal dahilinde. Ama bu hükümeti masum kılar mı? Onun da araştırılması lazım. Sonuçta da hükümet. Bu devlet onlara teslim olmuş. Bu kadar büyük bir operasyona bilir bilmez üç beş kırpılmış video üzerinden gidecek değildir herhalde. Büyük çaplı bir operasyon gerçekleşti çünkü.
Destek geliyor mu size diğer cemaatlerden?
Şu sürecimizde kayda değer bir destek gördüğümüzü hatırlamıyorum. Tek tük internet üzerinden yazıp çizenler var geçmiş olsun diye ama böyle bir kurum kuruluş adı altında şu anda hatırlamıyorum. Bizim Adana’dan bir iki STK’dan gelenler oldu ziyaretimize. Eskiden tanışıklığımız olan kişiler. Onun dışında böyle Türkiye çapında bir destek görmedik. Bir korku havası hâkim olabilir.
Bir de bizi terör örgütü ilan edildi edilecek gibi lanse ettiler topluma. Biliyorsunuz vakfın basılma şekli çok farklı. Evlerimize geliş tarzları çok farklı.
Özel Harekat falan devreye girince muhtemelen insanlar ‘Bunlar da yarın terör örgütü ilan edilecekler, hiç bu işe bulaşmayalım’ gibi bir düşünceye girmiş olabilirler.
Doğru değil ama maalesef böyle. Başka kesimlerden daha çok destek gördük. İslami camiadan görmediğimiz desteği, solculardan ve bizim görüşümüzü kabul etmeyen diğer kesimlerden gördük.  İslami camiadan bir destek gördüğümüzü hatırlamıyorum.
Sebebi ne bunun sizce? İslami kesimin ve cemaatlerin sessizliğini neye bağlıyorsunuz?
Bilemiyorum. Bunun izahını kendileri yapsınlar. Neden susuyorsunuz diye onlara sormak lazım. Ciddi manada bir tarafgirlik mi olmuş, korku mu peydahlanmış, hak adalet izan denge mi karışmış, doğruyu yanlıştan ayırt edemez hale mi gelmişler, menfaatperestlik mi çökmüş bilemiyorum. Bin tane sebep sayılabilir. Bunu kendilerine sormak lazım.
Eşiniz başına böyle bir şey geleceğini tahmin ediyor muydu, bekliyor muydu?
Yıllardır göz önünde bulundurduğu bir ihtimal bu. O, hakkı söylediği için sürekli üzerine geliyorlardı, sürekli tehdit alıyordu. Eski konuşmalarında da, 15 Temmuz öncesinde de Gülen Camiası tarafından bir takım tehditler aldığı olmuştu. Dinler arası diyaloğu eleştirdiği zamanlarda da tehditler aldığı olmuştu.
O, yanlışları sürekli söylediği için, yanlışa yanlış dediği için sürekli böyle duyumlarımız oluyordu. 15 Temmuz sonrasında sizler de duymuşsunuzdur, hani ‘sıra Furkan Vakfı’nda, bundan sonra onlar bitirilecekler. Her an basılabilirler’ gibi bir duyum vardı. Bu, onun ihtimal dışında tuttuğu bir şey değildi. Fakat buna rağmen o, hakkı söylemenin vazifesi olduğunu bildiği için devam etti.
Siz bir tweette şöyle diyorsunuz; “Kulağımıza bazı haberler geliyor. ‘Hükümeti eleştirmenin dozunu azaltırsanız belki bu iş çözülür.’ diye. Biz hükümeti eleştirmiyoruz, yaptığı zulmü anlatıyoruz.” Bu haberler nereden geliyor? Nasıl haberler tam olarak?
Bizi tanıyan birilerine, onları tanıyan birileri “Ankara’da bizim tanıdıklarımız var. Sizin bu işinizi çözmek için yardımcı olmak isteriz ama sizin de biraz bu söylemlerinizi yumuşatmanız lazım” gibi konuşmalar yapılıyor. Israrla bu haberi ulaştırmaya çalışıyorlar. Biz mesajı alıyoruz.
“Sesinizi keserseniz üstünüze daha fazla gelmeyiz” şeklinde yani?
Ben o tweette de ifade ettim, bir zulüm var ortada biz onu anlatıyoruz. Onu da mı konuşmayalım? Başımızda böyle büyük bir hadise var, evlerimiz basılmış, vakıflarımız derneklerimiz kapatılmış, mallarımıza el konulmuş. Böyle bir durumda da mı konuşmayacağız yani? Başımıza gelen zulme zulüm demeyecek miyiz?
Peki bu operasyonlar, dedikleri gibi ‘söylemlerinizi yumuşatmanıza’ neden olacak mı? Yani Alparslan Kuytul gözaltına alınmadan önce söylediklerini serbest kalırsa yine söylemeye devam edecek mi?
Ben Hocaefendi’yi çok iyi tanıyorum. Onu siz de üç beş defa görmüş olsaydınız benim bu görüşlerime katılırdınız. O, bildiğinden vazgeçecek bir insan değil. ‘Ya beni öldürürsünüz ya da zulmü bitirirsiniz’ sözleri asla blöf değil. Hocaefendi ancak ölerek susar. Çıktığı zaman kaldığı yerden devam edecektir. Muhtemelen daha da şiddetli bir şekilde devam edecektir. Bilemiyorum ondan sonra iş nereye gidecek.
Cemaat’te de böyle bir tedirginlik görmedim ben. Bir güven söz konusu. Biz Hocaefendi’nin attığı adımlara güveniyoruz. Çabasının hak ve adalet adına, Allah rızası için olduğunu biliyoruz. Ne derse sonuna kadar arkasındayız. Onun gittiği yere biz de gideriz diye bir düşünce var çünkü cemaat gerçekten onun samimiyetine inanıyor.
Şu an ben arkadaşlarımızı bastırmaya çalışıyorum. Evlerine göndermeye çalışıyoruz gitmiyorlar. ‘Neden hocamız böyle konuşuyor, keşke biraz daha dozunu azaltsaydı’ gibi en ufak bir şey duymadım kimseden. O, doğruları söyledi ve doğruları söylediği için başına bu geldi.
Nasıl bir karar bekliyorsunuz mahkemeden?
Medyada yanlış haberler var, sanki günlerdir sorgudaymış gibi. Hayır 8 gün boyunca Emniyet’te hiçbir şekilde muhatap almadan beklettiler. 9. günde çok hızlı bir şekilde ifadelerini aldılar.
Avukatımız dosyayı görmüş, tecrübeli bir insan, yıllarca ceza hâkimliği yapmış biri, “Ben dosyaya baktım ve içerisinde suç unsuru teşkil edebilecek en ufak bir şey yok. Buna bakan hâkimin hemen şimdi tahliye* vermesi lazım. Durum tamamen net. Sadece tenkit var dosyada.” dedi.
Hükümeti tenkit konusu var. O konuda da mesela Afrin meselesi ise şu anda zaten medya da muhalefet de Afrin konusunda Hocaefendi’nin dediklerini söylemeye başladı. O ilk gün söyledi, bunlar bir hafta on gün sonra söylemeye başladılar. Yandaş medya bile bu konuda Hocaefendi’nin söylediği yere gelmeye başladı. Hatta, Hocaefendi ‘Afrin meselesi bir tuzak olabilir’ demeden birkaç gün evvel ona çok alçakça saldıran Akit TV bile ‘Bu bir tuzak mı’ diye haber yapmıştı.
Onlar bile bunu söylüyorlardı ama Hocaefendi’yi sanki şu anda toplumun milliyetçilik duygularından istifade ederek, bu arada tutuklamak istiyorlarsa bununla kamufle etmek istediler gibi de geliyor bana. Bu davadan biz tahliye bekliyoruz. Aksi halde ben siyasi otoritenin verdiği bir karar olacağını düşünüyorum.
*Söyleşinin yapıldığı saatlerde Alparslan Kuytul'un tutuklanmasına ilişkin henüz bir karar açıklanmamıştı.
Birkaç gün önce geçirdiğiniz trafik kazasını da sormak istiyorum. Bununla ilgili açıklamalarınız oldu, kazanın ‘şüpheli’ bir kaza olduğunu söylediniz. Paylaşabileceğiniz yeni detaylar var mı? Neden şüpheli olduğunu düşünüyorsunuz?
O konuda paylaşacağım detaylar var ama şu içinde bulunduğumuz süreci biraz atlatmak istiyorum. Hocaefendi’nin davasının sonuçlanmasını, gündemimize gölge düşürecek bir durum ortaya çıkmamasını istediğim için biraz beklemeye aldım o meseleyi. Kaza esnasında arabadan indikten sonra şunu fark ettim, oraya gelen 10-15 kişi normalde vatandaşın gelmesi arabalara bakması, bir şeyiniz var mı demesi, ambulans çağıralım mı gibi doğal tavrın ötesinde sanki Olay Yeri İnceleme gelmiş, uzman hassasiyetiyle dolaşıyordu ortada. Bunu çok net hissettim. Çok bilinçli bir şekilde gelmiş.
Mesela sormuyor şoföre ‘içeride başka kimse var mı’, arabaya gidip bakmıyor bile, şoför aracına dönüp bakmıyor bile, diğer araca bakıyor iner inmez. Geliyorlar bizim aracımıza bakıyorlar. O esnada o kişilerin etrafta olmaları bile gece 12:45 civarındaydı bana çok garip geldi.



Yani bunun bir suikast girişimi ya da bir gözdağı olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Evet o şekilde değerlendirdim. Savcılığa yazmış olduğum dilekçeyi de yayınladım Twitter’da. Orada da bazı şeyler var. Mesela bir polis aracının geçip hiçbir şekilde kazaya bakmaması, kazadan 5 dakika sonra oradan geçmesi ve durmadan devam etmesi. Gece gezen bir devriye ekibiyse o, kaza gördüğünde durmaz mı? Durmadı. Yanımızda ayrıca çok yüksek sesle çalışan bir çöp arabası, sol tarafımızda da başka bir çöp arabası.
Kamera görüntülerini görmüşsünüzdür kazaya sebebiyet veren çöp arabası geçiyor gidiyor, diğeri yanımızda çok yüksek bir sesle çalışıyor. Yani dedim neyi kamufle etmeye çalışıyor acaba. Sonrasında düşünüyorum tabi ben bunları. Onun dışında görüntüler de var elimizde. Ben bunun böyle bir girişim olduğunu düşünüyorum.
Ortalığı karıştırmak isteyenler bu vesileyle karıştırmak istemiş olabilir. Cemaatimiz için de çok büyük bir yıkım olacaktı. Sadece Hocaefendi için değil, tüm arkadaşlarımız için şu moral bozukluğunun üzerine böyle bir şey olsaydı, Allah korumasaydı çok ciddi bir olay ortaya çıkacaktı. Ben her gün o yoldan Doblo ile geçiyorum. Aynı akrabamın iki arabası var biri Doblo bir Passat marka arabalar.
Genelde bayanlar olarak biz diğerini kullanıyoruz. Eğer o gün diğer araçla gitmiş olsaydık, araç çöp arabası ile arada preslenmiş olurdu. Bu aracımız sağlam bir araç olduğu halde şuan iç düzeneği kullanılamaz halde, tamamen sıkışmış. Normal gelmiyor bunlar bana.
Size çarpan aracın şoförüyle de İhlas Haber Ajansı bir görüşme yapmış. Kendisi de sizin suçlamalarınız nedeniyle dava açacağını söylüyor.
Keşke kendisini bu kadar deşifre etmeseydi. Benim hedefimde o yoktu. Ben ondan hiç bahsetmedim, onun arkasındaki kişilerden bahsettim aslında.
Son olarak ‘evlerin mühürlenmesi’ konusu nedir? Böyle bir uygulama devam ediyor mu?
Bir ev öyle oldu. Gidip geldiğimiz bir arkadaşımızın kendi evi. Sabah saatlerinde oluyor olay. Çamaşır makinesinde çamaşır olduğunu söylüyor arkadaşımız. Çamaşır bitmeden dışarı çıkamam diyor. Çok acele ettiriyorlar küstah tavırlarla. ‘Ne kadar çok eşya alırsan o kadar kar, çünkü aylarca evini göremeyeceksin, bu sadece sana yapılmayacak tüm evlere yapılacak’ falan gibi tahrik ederek sanki bizlere birtakım mesajlar iletmeye çalıştılar. Ben bunun bir Valilik ya da herhangi bir merciden alınmış bir karar olduğuna inanmıyorum.
Bunu ben tamamen bize karşı bir tahrik olarak kabul ediyorum. Çünkü ister istemez onu duyan arkadaşlarımızda bir galeyana gelme durumu söz konusu oldu. ‘Nasıl olur, evlerimizden de mi bizi atacaklar, kapımızı da mı mühürleyecekler’ gibi. Ki gerçekten kapısına da mühür bastılar, trajikomik bir durum yani. Bildiğiniz bir mühür bastılar bir eve.
Ben bunun kayıtlarda geçen bir karar olduğunu zannetmiyorum. Bu keyfi bir uygulama, tahrik amaçlı ve geçici bir uygulama. Bize bir mesaj gönderiyorlar. Bu neyi gösteriyor, Hocaefendi’yi suçlamak için herhangi bir suç unsuru bulamadıklarını, bunu bulabilmek için bir ümit acaba cemaat dışarıda Hocaefendi başında değilken böyle tahriklere gelir de orayı burayı kırar döker, suç örgütüne dönüşür mü...
Yani bir suç bulmaya çalışma olarak değerlendirdim ben bunu. Biz bir açıklama yapmıştık bunun akabinde, acaba ‘hücre evi’ vs diye göstererek böyle bir mühür kararı çıkarıp evleri mühürleyebilirler mi diye, o zaman ben dedim, gelin, Allah vere benim evime gelin, inşallah gelirsiniz dedim.
Ben çıkmayacak mıyım, direnecek miyim? Hayır asla direnmeyeceğim, benim 88 yaşında kayınvalidem var, 5 tane çocuğum var, bavullarımla, kayınvalidemle yaşadığım o evden çıkacağım sizi de bütün dünyaya rezil edeceğim. Bu yaptığınız zulmü alnınızdan nasıl temizlersiniz siz düşünün. Ben 1 ay dışarıda yatmışım yatmamışım mesele değil. Sen bu zulümden nasıl kendini kurtaracaksın onu düşün.
Biz tahrik olup provoke olmadığımız için mi bilmiyorum devamı gelmedi. Ertesi gün olacağı söylenen şeyler olmadı. O mühür vurulan ev de akşamında açıldı. Diyelim ki evimizi kaybedelim, ne olacak? Sen adaletini kaybediyorsun, zulmüne zulüm ekliyorsun, senin kaybının yanında benim kaybım sıfır. Tarihe bu böyle geçecekti.
Son olarak eklemek istediğiniz...
Zor bir süreçten geçiyoruz. İnşaallah atlatacağız. Biz Hocaefendi’nin arkasında durmaya devam edeceğiz. Bizi gözlemleyenler şöyle bir şey beklemesin; ‘Furkan Vakfı bitti. Zaten sizin de geleceğiniz yer buraya kadardı. Zaten görünüyordu. Siz eleştiriyorsunuz ama biz de zaten başımıza bu gelmesin diye eleştirmiyorduk.’
Böyle kendilerine haklılık payı çıkartabilirler ama hakkı söylemeden, hakkı yaşamadan yaşamaktansa hakkı söyleyerek, hakkı yaşayarak ölmek daha şereflidir. Bunun sonunda ölüm olacağından değil. Ama bu yola devam ettiğimiz takdirde Allah’ın bize yardım edeceğine inanıyoruz. Bu dava Allah’ın davası.

24 Şubat 2018 Cumartesi

Alparslan Hocam Nasıl? İyi mi?




Alparslan Hocam nasıldı? İyi miydi?

Şu 25 günlük süreç içinde onunla iki defa kapalı görüş ile görüşebilme imkânı buldum. Her görüş sonrasında akrabalarımız ve geniş arkadaş çevremizin sorduğu soru bunlar; Alparslan Hocam nasıldı? İyi miydi? Morali nasıldı? Sağlığı iyi miydi? Bir sıkıntısı var mı?

Zor sorular bunlar! 

İyi görünüyor. Biraz dışarda olanları anlamaya çalışır gibi biraz da ister istemez gündemden kopuk… 

Hatta geçen haftaki görüşümüzde önce “Neler oluyor gündem nasıl” dedi. Sonra “kendimi Necip Fazıl’ın şiirindeki gibi hissediyorum” dedi ve “Güneşe göç var da kalan biz miyiz?” diye ekledi.

O; her zaman sabırlı, tahammüllü ve tevekkülü anlamış biriydi zaten. Bu sebeplerle belki de o bizden daha iyi! Ben düşünüyorum da o mu hapishanede yoksa biz mi sürgündeyiz bilemiyorum.

Belki o tek başına ama yalnız değil! Biz kalabalıkların içinde yapayalnız!

Belki o Rabbiyle hem-hal olabilmenin tadını alıyor biz hayatın tadını kaybetmişiz.

O iyi mi diyenlere, o iyi diyorum ama ben, ben çok kötüyüm! 

Çünkü;

Böyle bir ASLANI parmaklıklar arkasında görmek dayanılır gibi değil!

Ona yapılan bu zulmü yutabilmek çok zor!

Orada geçirdiği her ana kıyamıyorum…

O, hayatını ilme, öğretmeye ve insanları en doğruya sevketmeye adamış bir insan.

O, ümmetin acısıyla yüreği yanık!

O, haksızlıklara karşı tahammülsüz, gördüğü bir zulüm karşısında canından vazgeçecek kadar öfkeli!

O, televizyonda bir köpeğe tekme atanın haberini izlediğinde uykuları kaçacak kadar merhametli,

Toplumun her derdine duyarlı çok hassas bir insan.

Bazen çok öfkeli görürsünüz onu, asla rol yapmıyor. Memleketin, Müslümanların zararına bir durum gördüğünde gerçekten öfkeleniyor, dayanamıyor, hazmedemiyor…

Eve geldiğinde uykuları kaçardı nasıl oluyor da böyle yanlışlar yapılıyor diye. Bazıları o öfkeli konuşmalarını kuru bir muhalefet olarak görmek istediler. Hayır asla! Gerçekten bir tasaydı onunkisi…

Bütün samimiyetimle söylüyorum, özünde kimseye düşmanlık yaptığını görmedim ama yapılan hataların ağır bedelleri olacağını gördüğünde dayanamıyordu. Hatta en çok kızdığı kişi hakkında bile haksız bir söz söyleseniz susturur, “siz anlamıyorsunuz meseleyi” derdi. “O, öyle demek istemedi..” Ekranlardaki herkesi dikkatle dinler ve daima en doğru şekilde anlamaya çalışırdı.

O, her zaman tasalı, her zaman sancılı… Daima dertli.. Ne yediğini arar, ne rahatını… O, 30 yıllık ceketi ile mutlu.. 30 yıldır kullandığı (kahverengi ceketi) ev ceketini yanına götürdüm cezaevine, “Ceketimi görünce eski dostumu görmüş gibi mutlu oldum” dedi bana…

Abartı yok, o bunlardan daha fazlası…

Son görüşte; “siz şimdi bu halinizle, konuşarak anlattığınızdan çok daha fazlasını anlatıyorsunuz insanlara” dedim. “Ne yapıyorum ki” dedi. “Çok şey” diyebildim sadece..

İşte buradan bakınca olaya böyle bir insana bu zulmü nasıl reva gördünüz! Bu düşünceye tahammül edebilmek çok zor! Şu durumda onu iyi tanımak apayrı bir acı veriyor insana!

(Bize düşmanlık için çalışan trollerden istirhamım bu yazıma bulaşmayın lütfen. Bir defa olsun duygularımıza karışmayın!)

23 Şubat 2018 Cuma

Yandaş Medya'nın, Alparslan Kuytul Hocaefendi DAEŞ'i destekliyor iddiasına Twitter'dan Verdiğim Tepkim


Yandaş Medya'nın, Alparslan Kuytul Hocaefendi DAEŞ'i destekliyor iddiasına Twitter'dan Verdiğim Tepkim
Bu sabah çıkan haberleri görünce bu yandaş ve iftiracı medya ne yapmaya çalışıyor diye düşündüm. Medya önce kamuoyuna oynayacak eğer zemin tutarsa savcılar mahkemede bu iftiralar üzerinden mi yürüyecekler? Sanırım plan bu! Şimdi de Hocaefendi'nin DAEŞ ile irtibatı ortaya çıkmış!
Bir kaç gün önceki haberlerde iyice saçmalamışlardı. Emniyetteki ifadesinde Adana'ya Alparslan Kuytul Hocaefendi'ye suikast için geldiğini itiraf eden bir daeşliyi 'Hocaefendi'nin talebesi çıktı' diye servis yaptılar. Sonra kendileri de çok saçmaladıklarını farkettiler.
Şimdi ise yıllar evvel Hocaefendi'nin bizzat talebesi de olmamış ama vakfa gelmiş gitmiş hatta Hocaefendinin el kaideye ve silahlı mücadeleye karşı sert tavrını eleştirerek vakıftan ayrılmış ve kendine başka bir yol çizmiş olan bazılarının isimlerini servis ediyorlar...
Hocaefendi yıllardır silahlı mücadeleye karşı sert bir tavır içindedir. Bugün daima vazifemizin İslam'a en güzel bir şekilde sözlü davet olduğunu ve İslam'ı anlatmanın ve yaşamanın önemini anlatır. Buna dair çok kayıt var elimizde.. Hepsi de şu anda yayında.. İsteyen bakabilir.
Şunu görüyorum Hocaefendi'yi tutuklu yargılatanlar, ona bir suç bulabilmek için deli gibi çırpınıyor. Gerçekten de deli gibi, çünkü akıllı insan böyle köksüz dallara sarılmaz. Hocaefendi "benim düşmanlarım namert çıktı" demişti. Bu kadar olmaz dedirtecek kadar NAMERTLER!!
Birde şunu söyleyeyim; Bizim düşmanlarımız namert olmak zorunda! Mert olup "doğruya doğru" diyecek olsa nasıl olacak! "Haklısınız sizde bu suçlar yok ama biz sizi susturmak zorundayız, kusura bakmayın bu zülme mecburuz" mu diyecekler!
Ben daha evvelde söyledim: Bu cemaatin geçmişi de şimdisi de tertemizdir. Hocaefendi, 30 senedir her konuda alnımızı ak tuttu. Şimdi biz de, bir takım namertlerin tertemiz adımızı lekelemelerine müsaade etmeyeceğiz. Tek bir ferdimiz bile kalsa bu mücadeleden vazgeçmeyecek!
Bir çift sözüm de sosyal medya çalışması yapmamızdan rahatsız olanlara: Medyada bu iftiralar bitmedikçe bu çalışma bitmez! Bu yönümüzü emniyet mensupları da biliyor: TOMALAR çalışırken arkadaşlarımız kaçmaz. TOMALAR susarsa bizde zaten taşkınlık olmaz. Bunu bizzat tecrübe ettiler
Sosyal Medya'da çalışmamızı istemeyenler öncelikle iftiraları bırakmalılar.. Yandaş Medya tüm gücüyle iftiralar atarken biz durup seyredecek değiliz. Adımızı lekeletmemek için tabiki çalışacağız. Onlar durursa bizde o konuda dururuz yoksa hak ortaya çıkana kadar bu iş devam eder.

Furkan Vakfı Suç Örgütü mü? Ya da Olabilir mi? Alparslan Kuytul Teröre Destek verdi mi?


Furkan Vakfı Suç Örgütü Mü?

Ya Da Furkan Vakfı’nın Suç Örgütü Olması Mümkün Mü?

Alparslan Kuytul Terörü Destekledi mi?

Günlerdir televizyonlarda ya da internet ortamında Furkan Vakfı ve Alparslan Kuytul Hocaefendi hakkında ‘yok şu terör örgütü yok bu terör örgütü ile irtibatı ortaya çıktı’ diyenlerin olduğunu görüyoruz. Olay o kadar ayağa indi ki emniyetteki ifadesinde Hocaefendi’ye suikast için Adana’ya geldiğini itiraf eden bir IŞİD’çi hakkında bile ‘Hocaefendi’nin talebesi çıktı’ diyecek kadar alçaldılar. Sonra yıllar evvel gelmiş Hocaefendi’nin silahlı cihada karşı olan tavrını beğenmemiş ve cemaatten süratle ayrılmış bazı kimselerin isimlerini nereden bulmuşlarsa (!) bulmuşlar. 

Bu bilgi kırıntısını altın bulduk zannederek yayınlayanlar Hocaefendi’yi töhmet altında bırakmak isterken yine kendi topuğuna sıktı. 

O isimlerden bazıları Hocaefendi’yi silahlı cihada karşı olduğu için internet ortamında bile eleştirmiş kişiler. Bunlar zaten bu görüş ayrılığını sebep göstererek cemaatten ayrılmış kendilerine ayrı bir yol çizmişler. Hatta bir tanesi yıllardır aleyhimizde konuşmuş biri. Vakfımıza o kadar çok zarar verir hale gelmiş ki vakfımız onun hakkında ‘alakamız yoktur’ diye kamuoyuna açıklama yayınlamış. Bunlar çok önceleri hem kalben hem bedenen ayrılmışlar zaten. Ayrılıp kendilerine ayrı bir yol çizmişler. Ondan sonra nereye gitmişler bizi ilgilendirmez.

Hocaefendi’nin DEAŞ ile tek bir irtibatı var o da; ÖLÜM LİSTESİNDE ADI GEÇMESİ!

Ayrıca Hocaefendi, Daeş’i eleştirdiği için bu terör örgütünden kaç defa tehdit aldı. Emniyet mensupları gelip koruma isteyip istemediğini sordular. Daeş’lilerin internet üzerinden yayınladığı dergide de ölüm listesinde bizzat adı geçiyordu. Şimdi tutmuş Daeş ile irtibatı ortaya çıktı diyorlar. Allah’tan korkmaz kuldan utanmaz adamlar…

İslami çalışma ile geçen 30 yıllık geçmişinde tertemiz bir hayat yaşayıp en küçük bir suça karışmamış bir hocanın yine kendisi gibi asla herhangi bir suça karışmamış talebelerinin bu temiz geçmişi Furkan Vakfı’nın herhangi bir suç örgütü ile irtibatının olamayacağının en büyük ispatıdır ama ben burada anlaşılması gereken bir iki noktaya somut misallerle temas edeceğim.

Şunu baştan belirteyim bu yazacaklarımın binlerce şahidi vardır.

Bu cemaatin yapısı nasıl? Suç potansiyeli var mı?

Geçmişimizde hiç kimseye zerre kadar zarar vermediğimiz, yüzlerce konferans ve etkinlik yaptığımız halde bir sandalye bile kırmadığımız, kimsenin camına sadece bir tane bile taş atmadığımız gibi üstelik kullandığımız mekânı tertemiz bırakmamız açısından onlarca kez övgülere mazhar olmuş bir mazimiz var. Kapalı spor salonlarında konferanslar yaptığımız günlerde salon müdürlerinden defalarca takdir almışızdır. Düğün salonu sahipleri özellikle teşekkürler etmiştir. Hatta emniyet güçlerinden takdir almışız ve bizimle iş yapmanın rahatlığını defalarca dile getirmişlerdir. Bizden o kadar emindirler ki biz miting yaparken onlar oturup çay içebilirler. Biz icabında bir salona binlerce insan girer ve işimiz bitince teslim aldığımız gibi hatta daha da temiz bırakır çıkarız.

Çok defa zulme uğradık tek bir defa taşkınlık yapmadık. Üzerimize TOMA’larla biber gazlarıyla geldikleri o adı geçen 22 Nisan olayında çiçeklerle bezenmiş Atatürk parkında ve Merkez parkta ezdiğimiz bir tek çiçek göstersinler! 

Onların bize suç isnad etmek için öne sürdükleri o olaylardaki tavrımızla ben ömrümün sonuna kadar iftihar edeceğim.

Neden mi? O gün ben de oradaydım. Arkamızdan TOMA biber gazı sıka sıka geliyordu. Hatta gözlerimizin yanmasından önümü bile zor görüyordum. O esnada önümüze çiçeklerle dolu bir alan çıktı, o binlerce kişi çiçeklere basmadan alanın etrafından dolanmak için ikiye bölündü kimi sağ tarafa kimi sol tarafa doğru açılmaya başladı. Bu arada arkamızdaki TOMA boğucu gazını sıkmaya devam ediyordu. O esnada bir kardeşimizin eline megafonu alıp ‘kardeşlerim çiçeklere basmayalım’ diye bağırdığını duydum. Herkes canını değil çiçekleri ezmemeyi düşünüyordu. Bu nasıl bir hassasiyettir böyle. O esnada olayın içinde olduğum halde sonrasında ben bile her düşündüğümde hayretler içinde kalıyorum. O esnada bu hassasiyeti bize kazandıran neydi? Yine Atatürk parkında da öyle olaylar bittiğinde o güzelim çiçekler olduğu gibi duruyordu. Hatta ertesi gün arkadaşlar olayın olduğu alandan görüntüler paylaştı. Dün binlerce kişinin cop, biber gazı hatta plastik mermi yediği parklar burası değildi sanki.

Ayrıca emniyet mensupları da bizim medeniyetimize şahittir. Olaylar esnasında onlardan bir kısmı da mağdur oldu. Bizim arkadaşlarımızda kin ve nefret yerine merhamet hakim olmuş ki ellerindeki suyla polislerin yüzlerini yıkayanlar, süt kutularını onlara vererek maruz kaldıkları biber gazının etkisini azaltmaya çalışanlar.. Vallahi abartmıyorum bunlar gerçek. Video görüntüleri var, fotoğraflar var..
Şimdi mahkeme dosyası diyor ki bu olaylarda Hocaefendi’nin halkı kin ve nefrete teşvik ettiği görülmüş! Hocaefendi azıcık böyle bir şey yapsaydı o gün sonuç asla böyle olmazdı. Hatta daha da fazlasını söyleyeyim, polis mi yoksa polis kılığında birileri mi bilmiyorum, bizzat provoke etmek için erkeklerin yanında defalarca erkeklere değil de bayanlara saldırdı. Buna rağmen bile birçok erkek kardeşimiz kendi bedenini coplara siper etti ama yine de polise bir yumruk vurmadı. Bu tarz saldırı o gün çok yerde görüldü. Eğer Hocaefendi o dedikleri teşviki yapmış olsaydı sonuç böyle olur muydu?
Ama mesele neydi peki bu olay nasıl başladı. Her vatandaş gibi bizim de valilik tarafından yasak olmayan bir alanda basın açıklaması yapmak istememiz ve o esnada bizden önce oraya konuşlanan emniyetin canavar gibi kadın çocuk demeden saldırması. Hatta o gün bebek arabasındaki bebeğe biber gazı sıktılar, hamile dendiği halde arkadaşımızın karnına vurdular. O gün bir arkadaşımız bebeğini kaybetti. Bayan polis başörtülü kardeşlerimizin örtüsüne dahi el uzattı, yerde yatan elleri kelepçeli kardeşimize tekme attı. Köşeye sıkıştırdıkları bir kardeşimizin ağzını burnunu kırdılar. Daha neler neler… Biz polisimizden bunların hiç birini beklemiyorduk. Çünkü Düşünce ve ifade özgürlüğü olan bir ülkede (!) sadece basın açıklaması yapacaktık.  Tüm bunlara rağmen bir kardeşimiz bile polise el kaldırmadı, taş atmadı hatta ilerleyen süreçte onlardan da mağdur olanlara yardım ettiler. Bu portre, bu insanların suça teşvik edilmiş hali mi sizce?

Emniyet güçlerinin tamamını tenzih ederim ama vallahi o gün suç örgütü gibi davranan asla biz olmadık. Şimdi bunları tekrarlamanın vakti değil belki ama bizi o günden dolayı suç örgütü gibi göstermeye çalışanların sanırım; medeniyetimizi, temiz ahlakımızı, sabrımızı ve rüşdümüzü ispat ettiğimiz o günü hatırlamaya ihtiyacı var!

Adana’da yaşanan 22 Nisan olayı Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin insanları kin ve düşmanlığa tahrik ettiği manasına gelmekten ziyade talebelerini nasıl şiddetten ve her türlü suçtan uzak tuttuğuna delil teşkil eder.

29 Mayıs’ta Erzin’de yine bizi polisimizle hatta askerimizle karşı karşıya getirenler utandılar. Otoban kenarındayız ve her taraf taş buna rağmen bir tek kardeşimiz bile eline taş almadı. Şimdi mahkeme dosyasına koymuşlar orada birkaç polisin başı atılan taşla yarılmış. Ben böyle bir şey görmedim! Ama diyelim ki oldu bunu yapanın bir provokatör olduğu kesindir. Aksi halde her taraf dağ, taş, Hocaefendi’nin böyle bir teşviki olsaydı o olayda yüzlerce polis yaralanmalıydı çünkü biz orada binlerce kişiydik. Olayların kızıştığı, TOMA’ların harekete geçtiği o esnada bazı savunmasız polis memurları aramızda güven içinde dolaştı ve kimseden korkmadı, ben şahidim.

Hocaefendi’nin suça teşvik ettiği bir topluluk böyle mi olur? Bilakis Hocaefendi aracılığıyla etrafımızdakilerde suç oranı düşmektedir. Allah korkusu ve İslam ahlakı kazanan insanların sayısının artması toplumun maslahatına değil midir?

Allah için şu tehlikenin varlığına küçücük bir delil istiyorum! Şimdiye kadar çeşitli olaylarda, bir takım karanlık güçler bizi provoke etmek için o kadar zorladılar ki.. Ama Allah korkumuz onların tahrikinden daha kuvvetli çıktı çok şükür!

Ayrıca cemaate giren, çıkan, ayrılan, iftira atan niceleri oldu. Bize zarar vermek isteyenlerin, iftiralarla karalamak isteyenlerin tırnağına bile zarar vermedik. Şu olayımızda bile bizi ihbar ettiği söylenen, yalan yanlış ifadeler vererek bizi töhmet altında bırakmak isteyenler ortada elini kolunu sallayarak dolaşıyor. Asla bizden bir zarar görmez. Yaptıkları amel defterlerine yazıldı, onlar hesabını Allah’a verecek. Bizim onlarla asla bir işimiz olmaz.

Alparslan Kuytul Hocaefendi ne zaman kaos ve kargaşa yaratmaya taraftar olmuş! Ya da ne zaman şahsi çıkarını düşünmüş! Lütfen bunu kamuoyuna açıklasınlar! Ellerinde bir tane delil yok!

Sadece ben 23 yıldır yüzlerce kişinin bize gelip “Allah sizden razı olsun, oğlum kızım sizinle tanıştığından bu yana kötü alışkanlıklarını bıraktı, anasına babasına hayırlı oldu, eşine çocuklarına merhametli oldu, hak hukuk bilmeye başladı” dediğine şahidim.

Hocaefendi kim bilir kaç tane yuvayı nasihatleri ile dağılmaktan kurtarmıştır. Boşanmak isteyenlerin arasını bulmuş nasihatler ederek barıştırmıştır. Buna şahit olanlar da çoktur. Bu kadar işinin arasında evli çiftlerin sorunlarını dinler nasihat ederdi. Hatta ticari konularda bile arası açılanlar problemini gelip Hocaefendi’ye anlatıp onun tavsiyeleri sayesinde kavga etmekten kurtulmuştur.

Kim biriyle bir sorun yaşasa bana gelip “Hocama anlatmak istiyorum” derdi. Hatta son zamanlarda vakti olmadığı için ben “bana anlatın ben iletirim” der evde birçok kişinin kişisel sorunlarını iletir, çözüm yollarını tekrar kendilerine ulaştırır, sorunu hallederdim. Bu yüzden de çok seviliyor. Nice yuvalar onun vesilesi ile kurtuldu nice muhtemel kavgalar onun arabuluculuğu ile son buldu.

Düşündükçe aklım almıyor! Toplumuna bu kadar faydalı bir insanı cezaevine attılar!

Adana’nın suç oranı yüksek bazı mahallelerinin muhtarlarından birkaç kez vakfımıza plaket geldi, mahallelerinde gerçekleştirilen çalışmaların gençliklerine olan faydasından ötürü..
Yine vakfımız 2013-2014 yıllarında örnek vakıf olarak gösterilerek emniyetten plaket aldı. İşte eski vakıf başkanımızın savunmasındaki o cümleler: “Ben 2012’nin Eylül ayında vakıf yönetimindeydim, başkandım, 2017 yılı Haziran ayına kadar başkanlık yaptım, bu süre zarfında vakıf yönetimi başarılı bir şekilde gelişme sağladı. 2013 yılı veya 2014 yılında Emniyet Müdürlüğü tarafından vakfımıza plaket teslim edildi. Ayrıca terör örgütüyle bağlantı ile ilgili yapılan denetlemelerde bizzat Vakıflar Genel Müdürlüğü Başmüfettişinin raporunda da ‘vakıf yönetiminin herhangi bir terör örgütü ile bir bağlantısının olmadığı’ bizzat yazılmıştır.”

Başta Alparslan Kuytul Hocaefendi olmak üzere şahsi hiçbir çıkar gözetmeden sadece Allah rızası için ve toplumumuzun maslahatı için çalışan bizlere atılan bu iftiralar gerçekten çok büyük bir zulümdür.

Şunu açıkça söyleyebilirim bize iftiralar atanlar toplumun maslahatını isteyenler olamaz, hatta belki de anarşi böylelerinin besin kaynağıdır ki toplumun maslahatı ve ıslahı için gönüllü çalışan bir kanaat önderini hedef almaktadırlar.

Gerek evlerimizde gerek vakfımızda yapılan aramalarda suç unsuru olabilecek bir çakı bile çıkmadı.
Her kesimden binlerce kişinin binamıza girip çıkmışlığı var. Kimse de bir korku bir tedirginlik olmadı şimdiye kadar… Hatta tertemiz, güvenli, manevi o atmosfer gelen herkesi etkiliyordu.
Şu yaşadığımız günler de suçsuzluğumuzun bizzat ispatı! Şu zor günlerimizde kimse bizimle alakasını kesmedi hatta daha çok geldi.  Bana ve birçok arkadaşımıza çevresindeki akraba, konu-komşu, eş-dost, arkadaş herkes, ‘biz sizde bir kötülük görmedik, üzülmenize gerek yok hak ortaya çıkacak’ diye teselli veriyor.

Daha önceleri ‘hükümeti neden eleştiriyorsunuz’ diyenler şimdi ‘biz sizde bir suç görmedik bir eleştiri için bu yapılır mı’ demeye başladılar. Halktan bize gelip de bizzat desteğini ifade etmeye çalışan sayısı da o kadar çok ki!

Eğer herhangi bir suçla uzaktan yakından alakamız olsaydı ya da bir terör örgütü ile irtibatımız ya da terör propagandamız olsaydı durum böyle mi olurdu? Bunca yıldır bunu hiç mi kimse hissetmezdi!

Hocaefendi İskenderun olayı sonrasında yaptığı açıklamada da demişti. “Biz memleket düşmanı değiliz biz polisimizle de askerimizle de karşı karşıya değiliz. Biz bir tane Molotof atmadık hayatımızda, bir tane cam kırmadık hayatımızda, bir tane taş atmadık hayatımızda. Bizi terörist sınıfına sokup engellemeler yaptıkları için şimdi kendilerinden utanıyor olmaları lazım.”

Evet, bugün bu iftiraları yapanların da çok utanacağı günler gelecek!

Bizim alnımız daima ak-pak kalacak da siz insanların karşısına, ekranlara nasıl çıkacaksınız… 

Bu alçaklığınızı nasıl unutacaksınız!


14 Şubat 2018 Çarşamba

Alparslan Kuytul Olmak Zor Zanaat


ALPARSLAN KUYTUL OLMAK ZOR ZANAAT

Alparslan Kuytul olmak zor zanaat!

Görülmeyeni görmenin suç olduğunu, söylenmeyeni söylemenin tepki alacağını bile bile konuşmak!

Yunus misali bana sus diyorlar ne yapayım öleyim mi? Ölüler konuşmaz diyerek yanlışlara sessiz kalmamak!

“Suçum, senin görmediğini görmek, anlamadığını anlamaksa ne yapayım suçluyum. Elimde değil!”
Kimsenin sahip çıkmayacağını bile bile kimseye değil sadece yüreğine güvenerek yola çıkmak,

Sadece yüreğine, yüreğindeki imana, cesarete, doğrulara güvenerek yola çıkmak,

Haksızlıklara tahammülsüz olmak, yanlışlara göz yumamamak, ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ diyememek vallahi zor zanaat!

Düşmanlarının namert, dostlarının zalim ya da korkak olması ne de zormuş!

Anlaşılmamak, anlaşılamamak!

Gece gündüz hakka sahip çıktığın halde sahipsiz kalmak!

Hakikate âşık, zalimlere hasım olmak,

Beklentisiz olarak da değil zulme uğrayacağını bile bile yine de doğru bildiğine sahip çıkmak ne de zor!

Ya birde;

Haksızlıklara susmanın acziyeti,

Zulme rıza göstermenin iç yangını

Menfaatlerini kaybetme endişelerinin iliklerini dondurması,

Mazlumlarla değil de zalimlerle beraber olmanın kâbusları,

Hatta sustuğun haksızlığın sana dönüş yapması, körüklediğin ateşin gelip seni de yakması korkusu

Dün doğruları satanların bir gün gelip seni de satmasının tedirginliği ile yaşamak…

Hangisi zor zanaat bilemedim şimdi…


AMA…

“Her zorlukla beraber bir kolaylık var” buyuruyor Kuran-ı Kerim,

Önceleri zor zanaat olarak görünen bu işler birden ferahlık vermeye başlar kalbe..

Doğrulara sahip çıkmanın ferahlığı,

Yanlışlara susmayarak günahlara ortak olmamanın temizliği,

Zulümlerle mücadelede elinden geleni yapmış olmanın iç huzuru,

Tarafını belli etmenin netliği,

Şahsiyetini bulandırmamanın duruluğu,

Karakterli dik duruşun asaleti ile

Vallahi ne de güzelmiş! Kafanı yastığa koyduğunda parmaklıklar ardında bile olsan vazifeni yapmış olmanın rahatlığı

Hayatı kolaylaştırıyor insana… Kuş gibi hafif hissettiriyor kendini…

Çok Da Sahipsiz Kalmıyorsun Aslında

Evet, bir takım hesaplarla birileri  sahip çıkmasa da,

Emin bir insan görmek isteyen,

Dik duruşa hasret kalmış,

Yiğitçe haklarına sahip çıkacak bir ses arayanlara umut,

Güvenebileceği bir dayanak arayanlara destek,

Sessiz yığınlara ses oluyorsun önce..

Sonra onlar sana ses vermeye başlıyor birden bire..


                                                                                                             Semra Kuytul  
12-02-2018

6 Şubat 2018 Salı

Cumhuriyet Başsavcılığına Dilekçem

Adana Cumhuriyet Başsavcılığına Dilekçemdir

4 Şubat Pazar günü saat: 00.25 civarında başıma gelen ve bende oldukça şüphe uyandıran bir olay hakkında araştırma yapılmasını talep ediyorum.
Olay şu şekilde gerçekleşti.

Saat 00.20 civarı Eşimin yeğeni ile evimden çıktım onların evine doğru hareket ettik. Şoför Eşimin yeğeniydi. Ben de onun yanında ön sağ koltukta oturuyordum. Önümüzde bir taksi seyretmeye başladı. 150 m kadar ilerde dörtyol vardı. Kavşağa yaklaştığımızda taksi çok bariz yavaşladı ve kavşağı geçti onun hemen ardından kaldırım kenarlarını süpüren bir çöp arabası yolun ortasına doğru ilerlemeye başladı. Önümüzü kapatmıştı biraz yavaşladık onun arkasından geçerken sağ taraftan benim oturduğum kapıya bir araç şiddetle çarptı. Araç kırmızı ışıkta geçmişti.

Olay gerçekleştiği anda oraya gelen beyaz bir araçtan inenler bizim araçtan çıkmamıza yardım ettiler ve biri bana “polisi aramayın” dedi. Bende “neden” dedim. “Aranızda fotoğraf çekip ayrılın daha kolay olur” dedi. Bende “böyle büyük bir kaza da bir araç pert olmuş nasıl 155 çağrılmaz” dedim. O zaman “iyiyseniz ambulans çağırmayın” dedi. Bende bu duyarsız müdahaleye sinirlendim ve “nereden bileyim bir şeyim var mı belki de beyin kanaması geçiriyorum” dedim. O esnada orada toplanan yaklaşık on kişinin hiçbirinin normal vatandaş tavrı göstererek polisi ve ambulansı aramaması çok dikkatimi çekti. Sonra yine bana şüpheli gelen birisinin ‘araçta bir akıntı var mı patlama olabilir’ gibi sözler söyleyerek aracın içini aradığına da şahit olduk. Ayrıca şöyle bir detay daha var ki bu o esnada en çok dikkatimi çeken şeydi: Kazadan biraz sonra, bize çarpan araç istikametinden gelen bir polis aracı böylesine şiddetli bir kazanın yanından gelip geçti ve durmadı.

Ben o esnada bunları farkettim ama olayın şoku ile şüphelenmedim. Eve gidip düşünmeye başlayınca olayın detaylarındaki olağan dışı haller bende şüphe uyandırdı.

Bu olayın organizeli bir şekilde planlanmış bir suikast girişimi olduğundan şüpheleniyorum.
O bölgedeki kamera kayıtlarının incelenmesini, çöp arabası ve cady marka beyaz aracın araştırılmasını, hatta olayın ilk saniyesinde yanımıza gelen beyaz aracın plaka tespitinin yapılmasını talep ediyorum.

Suikast girişimi şeklinde düşünmemin bu bulgularımdan başka bir sebebi daha var ki; Eşim Alparslan Kuytul’un Türkiye gündemine dair bazı konularda açıklamalar yaparak görüşünü beyan etmesi sebebiyle daha önce de tehditler almış olması ve şu anda da gözaltında olmasıdır. Gözaltında olan birisi için eşine suikast girişimi yapılmasının psikolojik baskı yaratacağı gayet açık bir durumdur.

Şu anda gözaltında olan Eşim Alparslan Kuytul’un, çocuklarımın ve benim hayatlarımızın tehlikede olduğu düşüncesiyle bu olayın aydınlatılmasını tarafınıza arz ederim.
Saygılarımla
Semra Kuytul