11 Ekim 2018 Perşembe

Bolu Emniyeti tarafından gözaltına alınmamızla ilgili olarak;



09.10.2018 Tarihinde Bolu Emniyeti tarafından gözaltına alınmamızla ilgili olarak;

AÇIKLAMA-DEĞERLENDİRME

Çoğunluğun bildiği üzere Bolu F Tipi Kapalı Ceza infaz Kurumunda tutuklu yargılanan Kıymetli Eşim Alparslan Kuytul’u ziyaret etmek için 9 aydır her hafta Bolu’ya gidiyorum.

Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin talebeleri ve sevenleri de hemen hemen her hafta gerek bana gerek Hocaefendiye destek hassaten de Hocaefendi’ye selam gönderip “BURADAYIZ” mesajı vermek için Her Salı farklı kişiler olmak üzere Bolu’ya gidiyorlar. Bu durumu Bolu Emniyeti de takipte tutuyor sayıda istenmedik bir yükseliş olmasın diye bizzat ben de takipte tutuyorum.

Bu hafta da yine çeşitli illerden gelenlerle yaklaşık 15 kişiydik. Ben ve Hocaefendi’ nin 3 yeğeni mutad görüşe girdik çıkınca da zaten çoğunlukla kullandığımız atkılarla çarşıda dolaşmaya başladık. Bu arada uygun bir yerde oturup çay içmek istiyorduk. Bir müddet yürüdükten sonra Bolu’da birkaç hatıra fotoğrafı çektirmek için durduk. O esnada zaten takipte olan Emniyet mensupları bizi durdurdu ve kimlik kontrolü yapmak istediklerini söylediler. Hemen kimliklerimizi verdik. Ne yapacağımızı sordular. Az ilerdeki çay bahçesini göstererek orada çay içeceğimizi ardından da bir camiide namaz kılıp Bolu’dan ayrılacağımızı söyledik.

Önce sorun yoktu. Sonra biri gelip “bu atkılarla dolaşamazsınız, çıkartmanız” lazım dedi. Neden dediğimizde “suçu ve suçluyu övme kapsamında suç” sayıldığını söylediler. Biz de “bunun suç sayılmadığını bildiğimizi, zaten Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin henüz mahkeme bile olmadığını” anlattık. Ardından bir üst yetkili ile muhatap olduk. Oda aynı şekilde atkıyı çıkartmamız gerektiğini aksi halde Emniyete alacaklarını söyledi. Biz de “bunun suç olduğunu düşünmediğimiz için çıkartmak istemediğimizi, kişisel eşyamız olduğunu” söyledik. Savcıyı aradılar ve orada savcıdan gelecek kararı bekledik ve biraz sonra gözaltına alınmamız kararı geldi.

Öncesinde de o esnada da slogan atma ya da en küçük bir taşkınlık asla olmadı sadece konuştuk ve ‘gidelim’ demeleri üzerine arkadaşlarla emniyet aracına bindik. (4 bayan, 9 erkek)

Emniyette bizi nezarete atmadılar, iyi ağırladılar. Sırasıyla ifade verme ve diğer prosedürlerin dışında birde atkılarımızı kendilerine teslim etmemizi istediler. Neden dediğimizde ‘savcılık inceleyecek’ dediler. İnceleme için resimleri çekilebilir ki çekildi zaten diye vermek istemedik. Ben “Bu atkının suç unsuru olmadığını bildiğimiz için takıyoruz. Zaten çıkarmadığımız için buradayız. Şimdi bunu bir suç aleti teslim eder gibi elimle teslim etmeyi aşağılanma olarak kabul ediyorum” dedim. Arkadaşlar da aynı fikirdeydi. Atkıları teslim etmeyi kabul etmedik. Aslında teslim etmeme gibi bir durumumuzun olmadığını ama savcılıktan el koyma kararı çıkartabileceklerini söylediler. O takdirde durumun mahkemeye taşınacağını ifade ettiler. Aslında anlama problemimin olmadığını düşünürüm ama bu konuda bize uzun uzun açıklama yapan o emniyet mensubunun ne dediğini sorsanız size iki cümle söyleyemem.. Hiç bir şey anlamadım. Daha doğrusu cümlelerdeki mantığı yakalayamadım. Onun da anlatma kabiliyeti iyiydi sağolsun çok da çaba sarfetti ama nafile.. Biz biraz fazla cahiliz herhalde bu konularda ya da ortada gerçekten bir mantık yok.

Baktık ki anlaşamıyoruz ben net bir soru sorayım dedim. “Bizim buradan bu atkılarla çıkma imkânımız var mı? Bugün, bugün olmazsa yarın farketmez” dedim. Şaşırdı “biz size buradan çıkmanın yolunu söylüyoruz... teslim edin çıkın... nezarette mi kalacaksınız” dedi. Biz de “artık bu atkının sadece bir atkı olmadığını ÖZGÜRLÜK sembolüne dönüştüğünü” düşünüyorduk. “Olayı büyütmeyelim” dediler. Ama biz bu atkılar yüzünden Emniyette isek olay zaten saat 12.30 civarı bizi bu sebeple Emniyete aldıklarında bizzat onların eliyle büyümüştü. 12.30’dan evvel bir atkı takıyorduk, şimdi ise bir davanın sembolünü taşıyoruz..

Ben tekrar o anlayamadığım konuyu netleştirmek için dedim ki; “Ben bu emniyet binasından bu atkılarla çıkmak istiyorum. Savcılık mı inceleyecek hâkim mi karar verecek, gereken yapılsın. Bu atkının hükmünü hep beraber öğrenelim. Eğer bu atkıyı takmak suçsa biz de takmayalım, suç değilse artık bu sebeple Emniyet karşımıza çıkmasın. Onlar da rahatlasın biz de.. Konunun netleşmesine hepimizin ihtiyacı var. Hatta sonuç belli olana kadar gerekirse nezarette beklerim ama eğer suç değilse bu binadan atkı ile çıkmak istiyorum” dedim. Bu talebimizde de sonuna kadar haklıyız çünkü son bir haftada sadece bu atkı sebebiyle çeşitli illerde yaklaşık elli kişi kısa süreli gözaltına alındı. 

Sonra uzun uzun cümlelerle bunun asla mümkün olmadığını anlatmaya çalıştılar. Ben yine sadece “beklesek de olmayacağını” anlayabildim (!) ve olayı daha fazla uzatıp emniyet mensuplarını da rahatsız etmemek için (ki misafirliğin kısa olanı makbulmüş) atkıları teslim edip çıkmaya karar verdik. Atkılar hepimizden tek tek alınarak, resimleri çekilerek ve paketlenerek detaylı inceleme için mahkemeye sevkedildi. Şimdi sonuç bekliyoruz. Çıkacak karar teslim ettiğimiz atkıların suç unsuru olmadığı yönünde olursa haftaya Bolu’ya gittiğimde kendilerinden teslim alacağım. “Suç olmadığına göre biz de takabiliriz derlerse” onlara hediye de edebilirim.

Olay bundan ibaret..

Bu arada Bolu Emniyeti ile şu manasını anlayamadığım olay dışında hiçbir problem yaşamadık. Beyefendi tavırları, nazik yaklaşımları, anlayışları ve güler yüzleri ile iyi bir ev sahipliği yaptılar. Kendilerine sizlerin huzurunda teşekkürlerimi iletiyorum.

Daha önce birkaç defa ifade etmiştim. "Atkı ve benzeri 'Alparslan Kuytul’a Özgürlük' manası veya görseli taşıyan objeleri kim yaptırdı diye soran olursa benim adımı verebilirsiniz" diye. Bu soruyu bana ifademde sordular ve ben de aynı sizlere dediğim gibi “ben yaptırdım” dedim.

Sebebini de orada kısaca açıkladım. Size de açıklayayım;

9 aydır Bolu F Tipi Cezaevinde haksız olduğuna bütün kalbimle inandığım bir kararla tutuklu bulunan, haklılığına bütün kalbimle inandığım eşim Alparslan Kuytul için..

Geç gelen adaletin bir an evvel tecelli etmesi için,

Memlekette bariz olarak görülen adaletsizliklere ve kısıtlanan hak ve özgürlüklere bir farkındalık oluşturmak için..

Ben yaptım.. Yine yaparım..

Buna benzer yöntemlerle bu farkındalığı oluşturmaya da devam edeceğim..


Semra Kuytul 
11.10.2018






11 Temmuz 2018 Çarşamba

Telefon Görüşmesinden Notlar -3


(Resim: Haziran 2018 | F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu - Bolu) 



Eşim Alparslan Kuytul İle 06.07.2018 Cuma Günü Bolu Cezaevinden Gerçekleştirdiğimiz

TELEFON GÖRÜŞMESİNDEN NOTLAR (3):

Ben iyiyim çok şükür. Hani geçen sana Mevlana’nın bir sözünü söylemiştim ya. “İyiyim desem yalan olur. Kötüyüm desem inancıma dokunur. İyisi mi kendimi hamde vurayım.” demiş. Biz ağız alışkanlığıyla iyiyiz diyoruz ama iyiyiz derken Elhamdülillah’ı kastediyoruz aslında.

Hiçbir isteğimizi kabul etmiyorlar. Haftalık programı (cezaevi kısıtlamalarını) daha kötü yaptılar. Eskisinden daha kötü bir şekle getirdiler. Ama yine de çok şükür kendimi çok kötü hissetmiyorum. Oturup kitabımı okuyorum. Çok fazla sıkıntı çekmiyorum diyebilirim.

Biz kullar olarak hepimiz Allah’tan yüksek makamlar istiyoruz. Kim yüksek makam isterse zor imtihanlara hazır olmalıdır. Bu dava iğneyle kuyu kazma mücadelesidir. Bazen iğneyi de bulamayacağız, o zaman da tırnaklarımızla kazacağız. İşte şimdi onu yapmaya çalışıyoruz. Sonuçta Allah’ın bize takdir ettiği neyse o gerçekleşir. Allah Azze ve Celle Tevbe Suresinde buyuruyor; “Kul len yusîbenâ illâ mâ keteballâhu lenâ “De ki Allah’ın ancak bizim için yazdığından başkası bize dokunmaz. O Allah bizim Mevla’mızdır. O halde müminler Allah’a tevekkül etsinler.”

Biz de Allah’a tevekkül ediyoruz. İnsanlardan bir fayda olmayacağını da biliyoruz. Ve yine Allah Azze ve Celle Nahl suresinde; “Vesbır ve mâ sabruke illâ billâhi” buyuruyor. “Sabret, senin sabrın ancak Allah’ın yardımı iledir.” “Ve lâ tahzen aleyhim.” Onlardan dolayı da kederlenme. “Ve lâ teku fî daykın mimmâ yemkurûn.” “Ve onların tuzaklarından dolayı da kaygı duyma.”

Biz de O’na iman etmişiz. O şekilde sabrediyoruz.

İnsanlar zulme gözlerini kapatmış, kulaklarını kapatmış. Ben onlara diyorum ki, “Zulme gözünü kapatıp kulağını tıkayanlar, yarınlarda görülmeyecek ve dinlenilmeyeceklerdir. Ceza amelin cinsinden olacaktır. Bugün görmeyenler, duymayanlar yarın görülmeyecek ve duyulmayacaktır. Bugün zulme sessiz kalanlar, yarın zulme uğradıkları zaman insanların tepki göstermesini ve kendisini desteklemesini bekleme hakkına da sahip olamazlar.”

Her şeye sessiz kalıyorlar sonra onların da başına gelirse ‘bize zulmedildi neden kimse konuşmuyor’ diyecekler. Siz konuştunuz mu? Bugün de bize zulüm yapılıyor. Ben zulme uğrayanları savundum. Ama sen bugün bize yapılanı seyrediyorsun!

Bir kardeşimiz mektubunda bir alman rahibin şu sözünü yazmış; “Önce Yahudiler için geldiler sesimi çıkarmadım çünkü ben Yahudi değildim. Sonra Komünistler için geldiler yine sesimi çıkarmadım çünkü ben Komünist değildim. Sonra sendikacılar için geldiler, yine sesimi çıkarmadım çünkü ben sendikacı da değildim. Sonra benim için geldiler, artık ses çıkaracak kimse kalmamıştı.” Şimdi aynen o durum. Her şeye sessiz kalanlar, o adamın durumuna düşecekler ve ileride pişmanlık duyacaklar. 

Sessiz kalmaya devam etsinler. Biz ateş gibi yanmaya devam edeceğiz. Ateş gibi yanacağız. Ama sonunda küle değil, güle dönüşeceğiz inşallah.

Kardeşlerime söylemek istediğim şudur;

Beni çok sevdiğini söyleyip, İslam’a hizmette rol almayanlar, Allah’ı sevmeden beni sevmişler demektir. Ben böyle bir sevgiyi kabul etmeye Allah’tan hayâ ederim. Beni seviyorlarsa o zaman Allah’a hizmet etsinler. Yerlerinde oturmasınlar. Sürekli anlatsınlar, koştursunlar.

İnsanların çoğunluğu maalesef cesaret ve musibet imtihanlarını kaybeder. Bu iki imtihanı kazananların kazanamayacağı imtihan azdır.

Ben geçen gün rüyamda eski evimizin önündeki erik ağacının bir anda yeşerdiğini ve meyve verdiğini görüyorum ve ‘bahar geldi’ diyorum. Eğer bu imtihanı kazanırsak inşallah ondan sonrası bahardır.

Ve ne hapishanenin beton duvarları demir parmaklıkları ne de bu iftiralar doğru fikirlerin kitlelere ulaşmasını durduramaz. Onlar, belki beni içeri atmakla bu davanın bu hareketin durmasını planladılar. Ama insanlara doğru fikirleri, inançları ulaştıracak olan Allah’tır. Dolayısıyla Allah’ın da önünde hiçbir engel duramaz.

Fikirler zulme uğradıkça yayılır. Sezai Karakoç’un dediği gibi; “Geceye yenilmeyen her insana Allah ödül olarak bir sabah, bir gündüz nasip eder.” Eğer bu geceye yenilmezsek, inşallah sabahı göreceğiz. 

Haklıysak korkmayacağız! Haksız olmaktan korkacağız. Çünkü haklıysak HAKK bizi her daim koruyacaktır.

Abdulkadir Geylani’nin güzel bir sözü var. ‘Evladım, musibet seni helak etmek için gelmedi ki! Senin imanını ve sabrını imtihan etmek için geldi”. Musibet kulun körüğüdür. Sonuçta ya altın ya tortu ya da pas çıkar. Yani Allah sendeki (varsa) altını ortaya çıkarmak için imtihan ediyor.

O halde sabredeceğiz…



06.07.2018
Alparslan Kuytul Hocaefendi ile telefon görüşmemden hazırladım.
Semra Kuytul 

23 Haziran 2018 Cumartesi

Telefon Görüşmesinden Notlar -2



Çok kıymetli eşim Alparslan Kuytul Hocaefendi ile telefon görüşmem de bir kez daha sizler için nasihat etmesini istedim. Sağolsun o da siz kıymetli talebelerine ve dostlarımıza iletmem için güzel noktalara değindi. 

Sizler için yazdım.

Selamun Aleyküm

Durumumu sorarsanız, Elhamdülillah iyiyim çok şükür.

Bir taraftan çok üzgün olsam da diğer yandan, bu memlekette tevhidin anlaşılmasına vesile olanlardan olduğum ve arkamda hayırlı işlerde öncü bir nesil bıraktığım için Allah’a hamd ediyorum.

Hani geçen demiştim; ‘demir dövüldükçe çelikleşir’ diye. Kendimi çelikleşmeye başlamış gibi hissediyorum. O zor günleri atlattım, Elhamdülillah.

Tahta parçalanır, demir dövüldükçe çelik olur . Rabbimin yardımıyla parçalanmadık, hamdolsun.
Onlar belki bunu beklediler; parçalanacağımı beklediler ama Allah yardım etti ve öyle olmadı. Tam tersi oldu, Elhamdülillah.

Her imtihan bir yönüyle yükselme imkânıdır. İnsanı yükseltecek olan bir basamak gibi, eğer dayanırsan yükselirsin, dayanamazsan biter gidersin.

Bir şair demiş ya;

Gülü seven ele diken batmalı,
Aşka gönül veren aşkın kapısında yatmalı!

Elimize diken batıyor şu anda, çok şükür. Eğer gülü seviyorsak dikenine katlanacağız.
Allah’a gönül vermişiz. Allah’ın kapısında yatıyoruz ve bekliyoruz.

Rahmetli Cahit Zarifoğlu demiş ki; ‘ümidimiz acımızdan daha büyük olmalı.’ Evet, acımız büyük ama ümidimiz acımızdan da büyük olmalıdır. Yoksa dayanamayız. Çok şükür bizim de ümidimiz acımızdan daha büyük.

Allah Rasulü ümmetin istikbaliyle ilgili birçok müjdeli haber veriyor, Roma’nın bile fethedileceğini söylüyor. Demek ki ümmetin istikbali parlak! İnşallah bizim de istikbalimiz parlak olacaktır. O ümit içerisindeyiz.

Mevlana demiş ki; ‘Rabbine dönüp çok büyük bir derdim var deme, derdine dönüp çok büyük bir Rabbim var de.’ Bende şu anda öyle diyorum, derdime dönüyorum; ‘Ey derdim çok büyük görünüyorsun karşımda ama derdim büyükse, Rabbimiz derdimizden çok daha büyüktür, çok şükür. O’nun farkındayız, O’na güveniyoruz. Mahkeme üstüne mahkeme, sekiz tane mahkeme açtılar, ama hepsi de hak yolda ve hiçbirinde yüzümüzü kızartacak bir şey yok, Elhamdülillah.

Elimize dikenler battı. Mevlana demiş ya; ‘eğer eliniz güle ulaşmak için kan revan içinde kaldıysa, güle ulaşmaya az kalmış demektir.’ Biz de kendi çapımıza göre düşünürsek, kan revan içinde kaldık. Bu da şunu gösteriyor; demek ki güle ulaşmaya da az kaldı inşallah.

Ben çok şükür iyiyim. Bir rahatsızlığım da yok. Üstad Bediuzzaman; ‘Allah’ı tanıyan ve itaat eden zindanda da olsa bahtiyardır, O’nu unutan sarayda da olsa zindandadır, bedbahttır’ demiş. Çok şükür biz Rabbimizi tanıdık, O’nun yolundayız. O halde zindanda da olsak bir yönüyle bahtiyarız. Bir taraftan hasret elem çekiyorsak da, diğer taraftan da Rabbimiz olduğu için, davamız da hak olduğu için bir bahtiyarlık var, Elhamdülillah.

Allah bizi eğitiyor. Allah’ın eğitimi zordur ama sağlamdır. Hani Peygamberimiz buyurmuş ya; ‘Rabbim beni terbiye etti ve ne de güzel terbiye etti’ diye. Gerçekten de öyle; Allah bizi terbiye ediyor ve Allah’ın eğitimi zor, ama sağlam bir eğitimdir.

Benim kardeşlerime söylemek istediğim;

“Düşmanlarınız sizi susturmak için dirilerin kabristanı olan hapishanelere gömseler ya da öldürerek ölüler kabristanına gömseler, eğer siz bir çınar tohumuysanız, oradan filiz verir ve ulu bir çınar olursunuz. Biz her birimiz bir çınar tohumu olmalıyız. Bizi o zaman nereye gömerlerse gömsünler bir çınar fışkırır.”

Ve yine kardeşlerime söyle;

“Allah kaderimizi böyle yazmış, bizi birbirimizle tanıştırmış, beraber yaşayacağız, beraber hizmet edeceğiz ve beraber öleceğiz.”

Hamlarımız bu arada pişecek, pişenlerimiz yanacak. Bir cemaatte ne kadar yanmış, muttaki ve çilekeş insan varsa Allah’ın rahmeti de o kadar olacaktır. Şu anda pişenlerimiz var, yananlarımız var. Bazen kendimi yanmış gibi hissediyorum. 35-40 yıllık bu hizmet hayatında piştim mi bilmiyorum ama burada bazı günler, bazı haftalar, bazı dakikalar yandığımı hissettim. Bir cemaatte ne kadar yanmış insan varsa o cemaat o kadar güçlüdür.

Allah’ın sünneti, mü’minlere zor zamanlarda yardım etmektir ve bu sünnetullah değişmez. Bize de yardım edecektir. Eğer dik durursak, Allah yardım edecek ve daha da güçleneceğiz.

Şunu da söylemek istiyorum;

“Hakikati konuşmayan, mazlumların yanında yer almayanlar dinin şerefini düşürmüş, İslam’ın izzet ve şerefini korumamış olurlar. Dinin şerefini kendi şerefimizden üstün tutmadıkça iman etmiş olamayız. Dünyevi makam ve şerefini düşünerek haksızlık karşısında susanlar, kendi şereflerini dinin şerefinden üstün tutmuşlardır demektir. Böylelerine yazıklar olsun! Böyleleri çoğaldı maalesef. Herkes yaptığının hesabını Allah’a verecek.”

“Biz doğru yolda ilerliyoruz. Yolu doğru olanın yolu çetin olur, yükü de ağır olur. Biz de buna razı olmuşuz, çok şükür.”

Tüm arkadaşlar, hepsi her gece saat 02.00 ile 03.00 arası kalkıp, namaz kılıp dua etsinler.

Tüm arkadaşlarıma selamlarımı söyle. Anneme de…

Semra Kuytul

Eşim Alparslan Kuytul Hocaefendi İle telefon Konuşmamdan notlar

 22.06.2018

11 Haziran 2018 Pazartesi

Telefon Görüşmesinden Notlar




Alparslan Kuytul Hocaefendi'nin Telefon Görüşmesinde Söyledikleri 

09.06.2018 Cuma Sabahı

Muhterem Hocamla Bu Cuma telefon görüşmem vardı. Kendisinden, sizler için nasihat etmesini istedim. Toplamda 10 dk.lık bir görüşmede sizler için güzel şeyler söyledi. Söylediklerini sizler için düzenledim.

(O, “Ben Alparslan Kuytul” ben de cevaben “ben Semra Kuytul” demezsem telefon bağlantısı sağlanmıyor)

Ben Alparslan Kuytul;

Nasıl olduğumu mu merak ediyorsun…

Bir sürü mektup geliyor, aşağı yukarı bu hafta 20 tane geldi, her hafta yaklaşık 15 tane mektup gelmeye başladı.

Onların birinde söylediği gibi “Hocam bu yola tek başına çıkmıştın, yalnızdın sonra Allah sana bir sürü dostlar nasip etti, arkadaşlar verdi. İnşallah bundan sonra da şimdiki yalnızlığımız devam etmeyecek” diyor. Bizde öyle ümit ediyoruz. Anlamayanlar anlamaya başlayacak, duymayanlar duymaya başlayacak, Tevhit anlaşılmaya başlanacak.

Şimdiye kadar ümmetimizin hali için, çaresizliği için, milyonlarca şehit için, yetim için ağladık şimdi buna ilaveten bize yapılan haksızlığa, zulme ve bir odada 130 gündür yalnız bırakılmaya da ağlıyoruz. Yüreğimizde ateş var. Önceleri gözyaşlarım sıcak akıyordu, artık ılık akıyor, bazen de serin akıyor, nasıl oluyor bilmiyorum..

Tesellimiz şu, bu gözyaşlarımızla yeni nesiller yeşerecekse Rabbimin yardımıyla acı çekmeye de ağlamaya da devam ederiz. Eğer bizim yüreğimizin yanması başka yürekleri de yakacak ve uyanmalarına vesile olacaksa varsın yüreğimiz de yansın! Allah bir gün soğutur, O’na iman ediyoruz. 

Aslında burada hiçbir şey insanın yüreğini soğutmuyor, sadece Allah’ı zikir. 

Tüm arkadaşlar Allah’ı zikre alışmalılar.

Kadere iman ve Allah’ı zikir. 

Yani kader olduğuna inanmazsan dayanamazsın. Hani birisi mektubunda yazmış; “Hocam sizinle ilgili bu durum besbelli ki göklerde alınmış bir karardır.” Çünkü terörle şunla bunla bir alakamız yok ama demek ki Allah bunda bir hayır murad ediyor. İşte buna iman etmek, insanı biraz rahatlatıyor. Yoksa suçsuz olduğun halde suçlanmak çok ağır bir şey!

Tüm kardeşlerimizin şunu bilmesi gerek, ne yaparlarsa yapsınlar, hangi zulmü yaparlarsa yapsınlar, hangi iftirayı atarlarsa atsınlar, Kur’an’ın elmas gibi olan hakikatlerini ve Tevhit davasını ölene kadar anlatmaya devam edeceğiz inşaallah.

Hiçbir zaman teröre bulaşmadık elhamdülillah! Bundan sonra da bulaşmayacağız.

İslam düşmanlarına boyun eğmedik bundan sonra da boyun eğmeyeceğiz!

Onlara itaat etmedik bundan sonra da etmeyeceğiz!

Radikal olmadık çok şükür, hep Rabbani olmaya çalıştık, İslam ahlakına sahip olmaya çalıştık, bundan sonra da Rabbani olmaya devam edeceğiz!

Peygamberimizin metodunu izledik, anarşistlik yapmadık, bundan sonra da O’nu izlemeye devam edeceğiz!

'Allah’ın dünyasında Allah’ın dediği olsun' dedik, güzel bir medeniyet güzel ve huzurlu bir toplum meydana gelsin dedik, onun mücadelesini verdik, yine vermeye devam edeceğiz!

Ben aranızda olsam da devam edeceksiniz, olmasam da.

Beni rahatlatan şu ki; çok şükür dinimiz hak, davamız hak, metodumuz hak ve alnımız da ak elhamdülillah.

Zulüm, sağlamları sağlamlaştırır, çürükleri de bitirir. Nasıl ki demiri döversen çelik olur, tahtayı döversen parçalanır. 

Eğer biz demir olursak çelik olacağız inşallah. Tahta isek parçalanacağız. 

İnşallah demir oluruz, çelikleşiriz.

Necip Fazıl'ın Cinnet Mustatili kitabını okuyorum. Son kısımlarında, ’80 şehit hatta geçmiş ve gelecekteki bütün şehitlerin kuvveti üzerimde toplandığı gibi’ diyor. Önceleri çok kötü günler geçirmiş, hele ilk hapse atıldığında sadece 36 gün yalnız kaldığı halde cinnet geçirecek hale gelmiş, ‘ruhen yanıyorum’ diyor ama sonunda çelikleştiğini, birçok şehit kuvvetine ulaştığını anlatıyor. İnşallah bizde de öyle bir faydası olur

Peygamberimizin bir hadisinde musibete uğradığında sabredenin Allah şerefini arttırır” buyuruyor. Biz de bir haksızlığa uğradık eğer sabredersek Allah şerefimizi arttıracaktır.

Klasik bir söz var “her kışın bir baharı var, her gecenin de bir neharı var”. İnşallah biz onu bekliyoruz.

Mevlana diyor ya “Her şeyin üzerine gelip seni dayanamayacağın bir noktaya getirdiği zaman sakın vazgeçme! Çünkü orası gidişatın değişeceği yerdir.”

Bizde öyle iman ediyoruz. Şuan da dayanamayacağımız noktaya getirmeye çalışıyorlar ama eğer sabredersek inşallah bundan sonra gidişat değişecek! 

Tüm arkadaşlara selamlarımı söyle...



Eşim Alparslan Kuytul ile 

09.06.2018 Cuma günü 

Bolu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan yaptığım telefon görüşmesinden hazırladım.

Semra Kuytul

10.06.2018



6 Haziran 2018 Çarşamba

Değerlendirmeler -3


Ben Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin Eşi Aynı Zamanda Dava Arkadaşı Semra Kuytul!

Geçirdiğimiz şu süreç hakkında gerek kendimizi ifade etme gerek fikir alma maksatlı olarak birçok kanaat önderi, hoca, yazar, siyasetçi, hukukçu, sivil toplum kuruluşları ve insan hakları dernekleri ile görüşmeler yaptığımızdan bahsetmiş ve bu görüşmeler ile ilgili değerlendirmelerimi sizlerle paylaşmaya başlamıştım.

Değerlendirmelerime 3. Bölüm ile devam ediyorum.

Siyasetçilerin Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin Tutukluluğuna Bakışı:

Siyasetçilerden, parti ayrımı yapılmaksızın 100 kadar siyasetçi (milletvekili) ile görüşüldü. Görüşülenler arasında şu anda aktif siyaset yapmadığı halde tecrübesine inandığımız bazı siyasetçiler de var.

Arkadaşlarımızın meclise yaptığı ziyaretlerde (bir kısmı siyaseten de olsa) çok nazik karşılandıklarına şahit olduk. Samimane ortamlar oldu, gerçekten yardımcı olmaya çalışanlar ve içtenlikle ilgilenenler de… Bu ilgilerinden dolayı kendilerine teşekkür ediyoruz. Arkadaşlarımızın mecliste randevu talep ettiği günlerde erken seçim kararı açıklanmıştı ve onlar için birden bire yoğun bir mesai ortamı doğmuştu. Kendileri açısından oldukça karışık ve yoğun günler olmasına rağmen mevzumuzla ilgilenmeye çalışanlara hassaten teşekkür ediyoruz.

Ben yine sizler için bütün görüşmelerden aldığım bilgilerle konuyu özetlemeye çalışacağım. Bu konuda en baştan beri tarafsız yazmaya çalıştığımı da özellikle belirtmek isterim. Yani bu görüşmelerde hoşlanmayacağımız hususlar olsa da sizlere ileteceğimden emin olabilirsiniz.

Burada da öne çıkan hususlar çok ilginçtir. Öncelikle neredeyse görüşülenlerin tamamında Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin tutuklanmasının siyasi olduğunda ortak bir kanaat söz konusudur. Muhalefet cephesinde Türkiye'deki hukuksuzluğun siyasi kaygıyla yapıldığı da yaygın bir kanaat!

Meselemizin hukuki bir boyutu olduğunu düşünen nerdeyse yok gibi ya da biz karşılaşmadık. Bu sebeple bilhassa siyasiler olayımıza çok daha vahim bakmaktadırlar. İsmini vermeyeyim birisi bizzat bana ‘sizin işiniz Allah’a kalmış’ dedi. Çok şükür Allah’a kalmış bundan memnunuz da ama onun kastı bu değil. Kullarda dermanı olmayan derde düşmüşsünüz demek istiyor!

Genelleme yaparsak muhalefet cephesinden görüşülen siyasetçilerin;
1-      Olayımızı yakından takip ettiklerini,
2-      Yapılanı hukuksuzluk olarak kabul ettiklerini,
3-      Türkiye’nin siyasi olarak geldiği noktada tenkide asla açık olmayan bir yapıya dönüştüğü,
4-      Destek vermek istediklerini ancak ellerinden gelen çok da bir şey olmadığını belirttiklerini,
5-      Şayet ellerinden gelebilecek bir talebimiz olursa yardımcı olmak istediklerini söylediklerini gördük.

İktidar cephesindekilerin ise;
1-      Birçoğunun olayımıza oldukça mesafeli durduklarını,
2-      İktidarda olmaları sebebiyle çare bulabilecek merci olmalarına rağmen konuya çözümsüzlük açısından daha vahim baktıklarını,
3-      Bir kaçının ise olayda hukuksuzluk olsa bile asla müdahale edebilecekleri bir durum olmadığını, bunun kendilerinin siyasi hayatlarını zora sokacağını samimiyetle söylediklerini gördük.

Gerek iktidardan gerek muhalefetten birkaç siyasetçinin, yapılan karalama kampanyalarından etkilenmiş ve Hocaefendi’nin; “darbeye hayırlı olsun ve kalemi kırılmıştır dediği” iftirasına inanmış olduğuna da şahit olduk. Kendilerine bunun iftira olduğu, kırpılmış videolar ile Hocaefendi’nin konuşmasının tamamen değiştirildiği anlatıldığında ve videoların aslı izletildiğinde ise çok şaşırdılar ve konuyu araştıracaklarını söylediler.

Görüşülenlerin her birine, içlerinde ilgili videoların da bulunduğu; bizleri tanıtıcı, konuyu aydınlatıcı, iftiralara cevapların açıklandığı dokümanlar bırakıldı.

Bizim gördüğümüze göre Furkan Vakfı meselesi ve Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin tutukluluk süreci her ne kadar medyaya yansıtılmasa da siyasilerin ve bürokratların kulislerde konuştuğu gündemlerden biri haline gelmiş durumda… Konudan haberi olmayan ve takip etmeyen neredeyse yok!
Hassaten muhalefetteki siyasetçiler arasında Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin yaptığı haklı tenkitler biliniyor, hatta kabul ediliyor ve hatasının, “kral çıplak” demesi olduğu açıkça ifade ediliyor. “Keşke doğruları bu kadar açık konuşmasaydı” diyenler de var… Yani Hocaefendi’nin asıl hatasının(!) doğruları açıkça konuşmak olduğu onlar arasında da çok yaygın bir kanaat!

Arkadaşlarımızın, bizim hiçbir suç ya da terör örgütü ile alakamız olmadığını izah etmeye çalışmalarına çok aldırış etmediklerine şahit olduk. Hemen hemen hepsi “yaa geçin bunları, bunlara kim inanır” zaten der gibiydi. Bir kısmı izah çabamıza karşılık kendileri ile alakalı açılan davaları anlatmaya başladı. Lisan-ı hal ile “malum Türkiye ortamı, üzülmeyin, geçer” der gibiydiler!

Şu anda aktif siyaset yapmayan tecrübeli bir siyasetçi ise bize yapılanı “sizin gibi istikbal vaad eden bir cemaate bunun yapılması gayet normal” sözleriyle açıkladı.

Yine Ak Partili bir siyasetçinin manidar cümlelerini sizlerle paylaşmak istiyorum. “Bir âlimin bizim dönemimizde içerde olması bizim büyük bir ayıbımızdır. 16 yıldır iktidardayız, Ak parti artık eski Ak parti değil..” ifadelerini kullanması üzerine arkadaşımız ortamı yumuşatmak için “yandaş medyanın da etkisi büyük, bu iftiralar herkese hata yaptırıyor” deyince “Ne alakası var! Medya da bizim değil mi zaten!” cevabını veriyor.

Sonuç olarak; bizi tanımadığını söyleyen çok az bir kısmı hariç genel olarak bizim ‘hiç bir suç ya da suç örgütü ile ya da hiçbir terör örgütü ile alakamız olmadığını’ hepsi biliyor. Bu sebeple de bizlere karşı davranışları sıcak ve samimi idi.

Ellerinden bir şey gelmese de samimi yaklaşımlarından dolayı hepsine teşekkür ediyoruz. Zaten arkadaşlarımızın gitme sebebi başta da ifade ettiğim gibi yardım istemekten ziyade medyanın algı operasyonuna karşılık tanışmak ve doğru tanıtım yapmaktı. Ama bu ziyaretler de gösterdi ki sosyal medyanın tesiri, Tv.lerin ve gazetelerin tesirini sollamış! Tv kanalları ne anlatırsa anlatsın, gazeteler ne basarsa bassın insanlar haberin kaynağına ulaşıp doğrusunu öğreniyor. Bu da yandaş medyanın güvenilirliğini her geçen gün daha da sarsıyor.

Yaşadığımız Operasyon Hakkında Bilirkişilerin Kanaati:

Gerek hukuki olarak fikir alabilelim diye gerekse aleyhimizde oluşturulmak istenen yanlış kanaatlere karşı tanışma ve tanıtım maksatlı olarak bazı illerin Baro başkanları da dâhil olmak üzere birçok hukukçu ile de görüştük ve dosyamızdaki bazı detaylardan kendilerine bahsederek ne yapabileceğimiz konusunda fikir sorduk.

Gerek emniyet mensuplarından (içlerinde zamanında emniyet müdürlüğü yapmış kimselerde var) gerek hukukçulardan aldığımız tepkiler de çok ilginçti.

Olayımızı tarafsız inceleyen emniyet mensupları, söz konusu iddiaların tamamen zorlama olduğunu, somut bir suça isnad edilemeyişinin çok açık göründüğünü ifade ettiler. Yapılan hukuksuz gözaltılara ise çok şaşırdılar. Sanırım bu kadar iş tecrübesinde ilk defa bizimki gibisine rastladılar. Balon uçurdu diye yakasına kart taktı diye duvara kömürle yazı yazdı diye gözaltına alınanların olması, bomba araması yapar gibi mobesalardan takiple ‘pankart’ aranması, “balonun üzerinde parmak izin var” diyerek bir kişinin ifadeye çağrılması, sorguda “pankartı kim yazdı? ben yazdım, neyle yazdın? kalemle yazdım, kalem nerde? çöpe attım, hangi çöpe…” diyaloğu onları çok şaşırttı. Tecrübeli bir emniyet mensubu, ‘yaşananların Türkiye’deki siyasetin geldiği noktayı resmettiğini’ söyledi.  

Hukukçular açısından ise olay başka bir vahamet arzediyordu. İlk duruşmada verilen gerekçeli karardan bahsettiğimizde hayretler içinde kaldılar. Bundan bahsettiğimiz her bir kişinin yüzünde gördüğümüz şaşkınlık ifadelerini kameraya çekmek isterdim. Hâkimin siyasi figürlerle desteklediği ve hukukta karşılığı olmayan “halkın teveccühüne yön verme suçu” herkesi şaşkına çevirdi.

“Halkın teveccühüne yön verme suçu”nun belirtildiği gerekçeli kararın hukuk fakültelerine konu olacak nitelikte olduğunu belirtenden, tiyatro tarihine geçecek bir malzeme olacağına varan ilginç yorumlarla karşılaştık.

Bu görüşmelerin birçoğuna ben katılamadım ancak bir kısmında bulundum. Kendi gördüklerim ve arkadaşlarımızdan aldığım bilgiler doğrultusunda sizleri de bilgilendirmek istedim.

İnsan Hakları Örgütlerinin Olayımıza Bakışı:

Son olarak insan hakları örgütleri ile yaptığımız görüşmelerimizden de bahsetmek istiyorum. Bunlarla bizzat ben görüştüm.

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki; bu örgütlere göre bizim olayımız çok vahim değil.. Evet, hukuksuz bir muamele olduğu, insan haklarına uygun muamele yapılmadığı herkesin kabulü ancak malumunuz Türkiye ortamında onlara başvuranların yaşadıkları yanında bizimki hafif kalıyor. Çünkü yıllarca içerde mahkemesiz yatanlar, bil fiil şiddet ve işkenceye maruz kalanlar, somut delillere dayandırılmaksızın müebbet hapse mahkûm edilenler gibi çok çeşitli olaylarla karşılaşıyorlar.

Alparslan Kuytul Hocaefendi’ye yapılanların “insan haklarına ve ifade özgürlüğüne aykırı olduğu” ise hepsinin ortak kanaati.. Özellikle uygulanan tecritin bir ‘insanlık suçu’ olduğunu hatta uluslararası literatürde ‘işkence’ sınıfından sayıldığını ben onlardan öğrendim.

Görüşmelerimiz esnasında biz kendilerine başvurmadan önce onların da olayımızı takip ettiklerini öğrendik. Türkiye içinde faaliyet yapan üç, yurt dışından dünya çapında faaliyet yapan iki örgütle görüştük. Bizimle ilgili rapor hazırlayacaklarını söylediler. Bizim olayımızı da tamamen insan haklarını ihlal kapsamında ve ifade özgürlüğüne aykırı olarak kabul ettikleri için meseleye “bu zaten bizim konumuz” şeklinde bakıyorlar.

Uluslararası çalışan bir örgütün Türkiye temsilcisi olan bir bayanla (kendisi Türk değil) diyaloğumuz ise çok ilginç geldi bana. Bizi gayet iyi tanıyordu. Ben ona durumumuzu ve neyle suçlanmaya çalışıldığımızı izah etmeye çalışırken o lafı ağzımdan aldı ve “biz sizin hiçbir suç örgütü veya terör örgütü ile bağlantınız olmadığını çok iyi biliyoruz. Siz suç örgütü değil, insanların menfaati için çalışan sivil toplum örgütüsünüz” dedi. Bu net konuşma beni çok memnun etti. “Konuyu takip ediyoruz, yurt dışındaki toplantılarda da bu mağduriyeti dile getireceğiz” dedi.

Yazdıklarım bu kadar! Yazmadığım, bizde saklı olan daha çarpıcı detaylar da var ama şimdilik onları yazmayayım. Belki daha sonra…

Son olarak şunu da belirtmek istiyorum. Bahsettiğim gibi çok çeşitli çevrelerden çeşitli kimselerle görüştük. Dikkatimi çeken önemli bir nokta şu ki; “Bir ah ettiysek bin ah işittik!” Nasıl, diyeceksiniz!

Siyasetçisinden gazetecisine herkesin muzdarip olduğu o kadar çok şey var ki! Belki şaşıracaksınız bazılarıyla görüşmemizde biz sustuk onlar konuştu, dertlerini dinledik. “Size daha büyük geçmiş olsun” deyip çıktık! Biz olayımızı gündemde ve sıcak tutuyoruz diye herkes birçok detayı biliyor zaten ama birçoğu yaşadığını anlatamıyor, yutkunup olabildiği kadar en az zararla yoluna devam etmeye çalışıyorlar.

Bu konuda da çok detaylara girmeyeyim ama şu bir gerçek “Bir ah ettik, bin ah işittik”

Neredeyse şunu diyeceğim “yine en iyi durumda olan bizmişiz!”

Semra Kuytul

5 Haziran 2018




4 Haziran 2018 Pazartesi

Değerlendirmeler -2


Ben Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin Eşi Aynı Zamanda Dava Arkadaşı Semra Kuytul!

4 ay önce, 30 Ocak’ta Furkan Eğitim ve Hizmet Vakfına ve 24 evimize gerçekleşen operasyonla Alparslan Kuytul Hocaefendi ve 4 arkadaşımız tutuklanması üzerine gerek sosyal medyada gerek ulusal medyada aleyhimizde karalama kampanya başlatıldığından bahsetmiştik.

Yaşadığımız ciddi hukuksuzlukların bulunması ve aleyhimizde yürütülen karalama kampanyasına karşılık bizler de hem bu hukuksuzluklara çözüm bulabilmek, tecrübeli kişilerden fikir alabilmek hem de bu algı operasyonlarının altında ezilmemek için son bir ay boyunca durmadan görüşmeler yaptık.

Bir önceki yazımda bu görüşmelerin içeriğini ve neticelerini sizlerle paylaşmaya başladım (Değerlendirmeler -1’e bakabilirsiniz) ve birçok kanaat önderi, hoca, yazar, gazeteci, siyasetçi, hukukçu, sivil toplum kuruluşları ve insan hakları dernekleri gibi çeşitli çevrelerden kişi ve kurumlarla yaptığımız görüşmelerden elde edilen bazı önemli kanaatleri yazdım.

Önceki yazım da (Değerlendirmeler 1’de) ;

Yapılan Görüşmeler Esnasında Öne Çıkan Bazı Önemli Hususları,

Furkan Vakfı Ve Alparslan Kuytul Olayının Yankılarını,

Ve

İslami Camianın Furkan Vakfı Operasyonuna Ve Alparslan Kuytul Hocaefendinin Tutukluluğuna Bakışı yazmıştım.

İkinci bölümde kaldığım yerden devam ediyorum.

Şimdiye Kadar Maruz Kaldığımız ve Bazılarını Bizim Bile Fark Etmediğimiz Diğer Operasyonlar:

Görüştüğümüz kanaat önderleri, yazar ve hocalarla çok istifade edici ortamların oluştuğunu söyleyebilirim. Bu görüşmeler esnasında Üstadlarımızdan bazı dostane eleştiriler de aldık. Sağolsunlar arkamızdan konuşulan bazı konuları yüzümüze söyleyerek uyardılar.

Bunlardan ilki ve ne çok konuşulanı Furkan Vakfı olarak bizlerin İslami camia ile kopuk bir duruş sergiliyor olmamız! Bu haklı eleştiriye ister istemez katılmamak mümkün değil ancak bu vesile ile olayın, görünmeyen yönü ortaya çıkmış oldu.

Aslında Allah şahittir ki ne Alparslan Kuytul Hocaefendi ne de talebeleri, biz hiçbir zaman diğer grup ve cemaatlerle aramıza mesafe koymadık. Hatta böyle düşünenlere; Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin Ankara ve İstanbul’a geldiği dönemlerde diğer hoca ve cemaatlere bizzat ziyaretler gerçekleştirmeye çalıştığı, Malatya vb şehirlerde her gittiğinde bizzat uğradığı kanaat önderleri olduğu anlatıldığında çok şaşırdılar. Birçok ilde gerçekleştirdiğimiz konferanslarda o ilde bulunan sivil toplum kuruluşlarına ve şahıslara bizzat davetiyeler bastırdığımızı kermes vb tüm faaliyetlerimize yıllarca davet ettiğimizi, davet edildiğimizde çiçeğimizi alıp gitmeye özen gösterdiğimizi yani olayın hiç de göründüğü gibi olmadığını duyduklarında ise inanamadılar.

Peki, bunlara rağmen oluşan bu fikrin kaynağı neydi?

Bunun biz de tam anlayamıyorduk. Bu görüşmeler esnasında olayın gerçek sebebi ortaya çıkmaya başladı. Görüştüğümüz kişilerden şunu öğrendik ki bazı Hocalar Adana’ya yolları düştüğünde Alparslan Kuytul Hocaefendi’yi ziyarete gelmek istemişler ve görüşme talep etmişler fakat şu anda gizli tanık olduğundan şüphelendiğimiz bazı şahıslar o günlerde bu talebi Hocaefendi’ye bildirmeden gayet nezaketsiz bir şekilde reddetmiş! Bunlardan birkaçını bu ziyaretler esnasında kendilerinden duyduk. Hatta durum Hocaefendi’ye iletildiğinde kendisinin haberi olmadığını bildirerek bu kimselerden helallik istedi.

Bu nahoş durum bizim bilgimiz dışında yayılmış ve bir soğukluğun oluşmasına sebep olmuş. (Ayrıca bu soğukluğun sadece bundan kaynaklanmadığı, Hocaefendi’nin bazı açık tenkitlerinin İslami kesimin bir kısmında bize karşı bir çekince oluşturduğu kanaatimiz de var.)

Şöyle bir bilgiye daha ulaştık ki; gazeteci ve yazar olan bir kardeşimize Furkan Nesli Dergisinden aradığını söyleyen bir telefon geliyor ve telefondaki kişi dergide yazarlık yapmasını teklif ediyor. İsmini vermek istemediğim bu gazeteci kardeşimiz vaktinin müsait olmadığını ilettiğinde ise karşıdaki kişi ağır hakaretler ederek telefonu kapatıyor. Daha da ötesi bu terbiyesizliğin birden fazla kişiye yapıldığını öğreniyoruz.

Bu bilgileri birleştiren bir üstadımızın kanaati şu şekilde; “Size, yalnızlaştırma ve İslami camiadan kopartma operasyonu çekilmiş!” Ve bizim bundan haberimiz yok!

Ayrıca sosyal medyada manası çarpıtılarak kırpılan videolardan bahsettiğimizde bir gazeteci “demek ki sizinle uğraşan özel bir ekip var” yorumu yaptı. Çünkü yayına sürülen videolar vakit kaybetmeden izleniyor, açık aranıyor, açık bulunamazsa manası çarpıtılacak şekilde özenle kesiliyor ve servis ediliyor.” Bu şekilde art niyetle kırpılan videolar da bir kesimin bizden soğumasına vesile oldu.

Buna benzer bazı olaylar zamanında bizim de dikkatimizi çekmişti. Mesela özel bir gayretle, silahlı bir yapıyla irtibatımız varmış gibi gösterilmeye çalışıldı. Konferans afişlerimizin üzerine silahlı yönü olan bir yapının afişlerinin itina ile yapıştırılması suretiyle isimlerin alt alta gelmesi ile sanki beraber organizasyon yapıyor havası verilmeye çalışılması, bizim kullandığımız terimleri yine silahlı yönü olan bu yapının dernek ismi olarak kullanmaları gibi… Mesela bizimle alakası olmayıp silahlı bir örgütle irtibatı olan o yapının bir ilde “Öncü Nesil Derneği” kurması ve Furkan Vakfı dendiğinde o örgütle irtibatlı zannedilmesi ya da örgütle irtibatlı olduğu bilinen kişilerin bizim konferans afişlerimizi dağıtarak ‘biz Furkan Vakfına bağlıyız’ demeleri… Bunlar bizim de karşılaştığımız kumpaslar arasında..

Diğer yandan bazı illerde konferans yapacağımızda, samimiyetsizliğinden emin olduğumuz birilerinin Ebu Lehep gibi kapı kapı dolaşıp “bu konferansa gitmeyin onlar vahhabi ya da tekfirci ya da irancı ya da fetöcü” vb ifadeler kullanmak suretiyle aynı şimdiki sorgu tutanağında olduğu gibi kimde ne tutarsa mantığıyla insanları uzaklaştırmaya çalıştığına bizzat şahit olduk. Şahsen ben kendi konferanslarımda da buna şahidim. Bir ilde konferans yapmıştım, konferans sonrası soru olarak bir kâğıt önüme geldi ve kâğıtta hayretler içinde kaldığım ifadeler mevcuttu. Keşke o soruyu saklasaydım. “Hocam sizlerin, İrancı, vahhabi, ehli sünnet düşmanı, tekfirci, el-kaideci hatta daeşli …. olduğunuz söyleniyor ne söylemek istersiniz!” soruda, yok yoktu. ‘Vallahi ne söyleyebilirim, bu tezatları bir araya toplamayı nasıl başarmışız acaba” dedim. Bu tutarsız iftiralar aynı ilde birkaç sene üst üste devam etti. Artık en sonuncuda ‘bunu yapanın kim olduğunu biliyorum eğer buna bir son vermezse buradan mikrofondan onun ismini ilan edeceğim’ demek zorunda kaldım, sonrasında çekildi.

Mesela konferansımız öncesinde İstanbul’da; bir bölgede dolaşan bazı insanlar bizim “tasavvuf-tarikat düşmanı olduğumuz iftirasını” yayarken diğer bölgede dolaşan bazı kimseler ise “oy verene kâfir dediğimiz yalanını” yaymaya çalıştılar. Bu kimseler ile arkadaşlarımız bizzat karşılaştı.

Hatta diğer cemaatler ile aramızı açmaya çalışan bazı karanlıklar adamlar, sarık ve cübbe giyerek bez afişlerimizi kestiler ve afiş dağıtan kardeşlerimize satırla saldırdılar. Olayda bir kardeşimiz kolundan bir kardeşimiz bacağından satırla yaralandı. Biz bunlara rağmen çok şükür o cemaatlere düşmanlık yapmadık hatta Hocaefendi o olaylı konferansta ‘bunu bir tuzak olarak gördüğünü’ açıkladı.

Bu bilgilerle baktığımızda aslında biz 30 Ocak operasyonu öncesi hem sosyal medya üzerinden hem de bil fiil, çeşitli operasyonlara maruz kalmışız! İslami kesimden koparma, karalama, yıpratma, yalnızlaştırma operasyonlarına defalarca maruz kalmışız!

Eleştiri aldığımız diğer bir nokta ise benim “İslami kesimden destek görmedik” sözüm…

Bu konuda nazik uyarılar aldık. Bu konu ise şöyle: Ben bu sözü operasyonun 10. gününde bir gazetecinin bizzat bu ifade ile sorması üzerine söyledim. Ama hakikaten; büyük bir operasyon geçirmişiz, vakfımıza ve 24 evimize teröristmişcesine şafak operasyonu yapılmış, Hocaefendi gözaltında, Vakfımıza kayyum atanmış, 33 dernek mühürlenmiş ve bir ev mühürlenmiş, on gün-gece gündüz Adana Emniyetinin önünde binlerce kişi beklemişiz ve İslami camiadan (hassaten tanınmış kişilerden) birkaç kişi hariç kimseden ses çıkmamış ve kimse bir ‘geçmiş olsun’ bile dememişti. O birkaç kişiyi de ben sonradan öğrendim.

Bu arada bu ilk on gün içinde CHP’li bir iki vekil konuyla ilgili açıklama yaptı, solculardan tanınmış simalar yapılanı sosyal medya üzerinden açıkça kınadı. Bazı sol gazeteler tarafsız haber yaptı. Ben de bunları kastederek soruya o şekilde cevap verdim.

İslami kesim belki aralarında konuşmuş ve yapılanları eleştirmiş olabilirler ama bunu bize yansıtmadılar! Aslında çok temkinli yaklaştılar, ne olur ne olmaz diye çoğunluğu gerçekten sustular! O günlerde kendi camiamızın sessizliği bizi yaralamadı desem yalan olur. Ama kırgın değiliz.

Sonraları destekler arttı. Biz de birkaç defa teşekkür ettik.

Verdiğim bir röportajda (yarım saatlik bir konuşmadaki) sadece bir cümleyi bazı siteler manşete taşıyınca durum farklı bir boyut kazandı ise de olayın aslı bu şekilde…
Yazımızın üçüncü bölümüyle yarın devam etmek temennisiyle Allah’a emanet olun.
Semra Kuytul
04.05.2018
3. Bölüm:
1- Siyasetçilerin Olayımızı Değerlendirmesi ve Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin Tutukluluğuna Bakışları
2- Yaşadığımız Operasyon Hakkında -Hukukçular ve Emniyet Mensupları gibi- Bilirkişi Kanaatleri
3- İnsan Hakları Örgütlerinin Olay Hakkındaki Değerlendirmeleri




Yapılan Görüşmeler Hakkında Değerlendirmeler -1



Ben Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin Eşi Aynı Zamanda Dava Arkadaşı Semra Kuytul!

Bildiğiniz gibi 4 ay önce, 30 Ocak’ta Furkan Eğitim ve Hizmet Vakfına ve 24 evimize operasyon gerçekleşti ve Alparslan Kuytul Hocaefendi ile birlikte 4 arkadaşımız tutuklandı. Alparslan Kuytul Hocaefendi 4 aydır Bolu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tecrite tabi tutuluyor ve hiçbir sosyal hakları verilmiyor. İlk duruşma müzekkeresine hiçbir dayanak olmaksızın ‘terör örgütü üyesi’ yazmış (ve bunun sebebini hiçbir yetkili izah edemiyor) öte yandan ‘terör örgütü lideri’ gibi muamele görerek ağır şartlarda bulunduruluyor. Ve daha nice hukuksuzluklar…

Diğer taraftan 30 Ocak operasyonu sonrası tahmin ettiğimiz gibi gerek sosyal medyada gerekse ulusal medyada eş zamanlı olarak bir karalama kampanyası başlatıldı. İftiralar ve karalama maksatlı paylaşımlar, bir yandan olayın her tarafta duyulmasına sebep olurken diğer taraftan kafaların karışmasına da sebep oldu.

Bizler de hem bu hukuksuzluklara çözüm bulabilmek, tecrübeli kişilerden fikir alabilmek hem de bu algı operasyonlarının altında ezilmemek için son bir ay boyunca durmadan görüşmeler yaptık. Gittiğimiz kişi ve kurumlarda, bir yandan bu hukuksuzluklara çareler ararken diğer yandan kendimizi tanıtarak karalama kampanyaları ve iftiralara açıklık getirmeye çalıştık.

Tabi bu görüşmelerin hepsinde ben bulunmadım ancak arkadaşlarımdan aldığım bilgiler ve kendi kanaatlerimle birlikte sizlere bu bilgilendirmeyi yapma gereği duydum. Çünkü bu görüşmelerin içeriğini ve neticelerini merak eden bir kitle var ve bende hiçbir şey kapalı kalsın istemiyorum. Topluma mâl olmuş bir meselenin, toplumdaki yankılarını herkesin bilmeye hakkı var.

Bizler bu zaman zarfında ekipler halinde birçok kanaat önderi, hoca, yazar, gazeteci, siyasetçi, hukukçu, sivil toplum kuruluşları ve insan hakları dernekleri gibi çeşitli çevrelerden kişi ve kurumlarla bizzat görüşmelere başladık. Gidilen yerlerde kardeşlerimiz kendimizi tanıttı, fikirlerimizi anlattı, iftiralardan bahsettiler. Karşılıklı hasbihal ile geçen çok verimli tanışmalar ve ziyaretler gerçekleşti. Bu görüşmeler esnasında hemen hemen hepsine, operasyonun ayrıntılarının anlatıldığı, atılan iftiraların gerçek yönünün açıklandığı, görüşlerimizi ve faaliyetlerimizi tanıtan dokümanlar ve videolar sunuldu. Kafa karışıklıkları giderilmeye çalışıldı, fikir alındı. Öncelikle belirtmek istiyorum ki bu esnada çok güzel bir nezaket gördük, hepsine çok teşekkür ediyoruz.

Bu ziyaretlerin bereketini ve görüşmelerden elde edilen bazı verileri (ilk olarak özetle) paylaşmak istiyorum.

Gerçekleşen bu operasyon sonrasında yapılan görüşmeler bazı önemli hususları gün yüzüne çıkardı.

1-    Biz yaklaşık 30 yıldır İslami Faaliyet yapan bir cemaat olmamıza rağmen engellenme sürecinden itibaren (4 yıl önce) Türkiye’de tanınmaya başlamışız. “Sizi ilk defa dört yıl önce tanıdık” diyen çok kişi ile karşılaştık.

2-    Alparslan Kuytul Hocaefendi, halkımızın siyasi yorumlara olan merakı sebebiyle İslami ilimlerdeki derinliği ile değil de siyasi açıklamaları ile gündem olmuş! Hâlbuki İslami konferansları ve derslerinin yanında siyasi açıklamaları belki %5 derecesinde…

3-    30 Ocak, Şafak operasyonu öncesi başka operasyonlara da maruz kalmışız. Bir kısmını zamanında anlamış olsak da bir kısmının biz de yeni farkına varıyoruz. (Açıklayacağım)

4-    Aslında toplumun %95’inin rahatsız olduğu ve kendi aralarında konuştuğu konuları Alparslan Kuytul Hocaefendi yüksek sesle dile getirmiş!

5-    Hassaten İslami kesimin büyük bir çoğunluğu kırpılmış videolardan (sosyal medya operasyonundan) etkilenmemiş!

6-    Bize yapılan bu susturma operasyonunun daha sessizi, birçok grup ve cemaate bizden önce yapılmış!

7-    Kimse kendinden emin değil ve suçlu olmadığı halde herkes her an kendine de bir operasyon yapılabilir beklentisinde yani toplumda yarına güven yok!

8-    Kanaat önderleri ve sivil toplum kuruluşlarının neredeyse tamamı Türkiye’de sürecin hukuki değil siyasi işlediğini düşünüyor!

9-    Bizim gibi bir cemaate böyle bir operasyonun yapılacağını herkes zaten bekliyormuş, kimse şaşırmamış! (Sebeplerini açıklayacağım)

KONUYU GENİŞLETECEK OLURSAK:

Furkan Vakfı Ve Alparslan Kuytul Olayının Yankıları:

Yaklaşık bir ay önce başladığımız ve çeşitli kişi ve kurumlarla yaptığımız görüşmeler neticesinde şuna açıkça kanaat getirdik ki; Furkan Vakfı Baskını ve Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin tutuklanması olayı Türkiye’de ve Dünya Müslümanları arasında tahmin ettiğimizden çok daha büyük bir yankı bulmuş.

Yapılan görüşmelerin nerdeyse tamamında karşılaştığımız husus şu; olaya tepkisini dile getirsin ya da getirmesin biz anlatmadan onlar zaten olayımızı ve sürecin nereye varacağını ilgiyle ve yakından takip ediyorlar, yapılan hukuksuzlukların da farkındalar. 

Hatta siyasetçiler de dâhil olmak üzere birçok kesim Alparslan Kuytul Hocaefendi’yi videolarından takip ediyor ve son konuşmalarının neler ve hangi konularda olduğunu çok iyi biliyor.

İslami Camianın Furkan Vakfı Operasyonuna Ve Alparslan Kuytul Hocaefendinin Tutukluluğuna Bakışı:

İslami camiadan sivil toplum kuruluşları da dâhil yaklaşık 50 kadar hoca ve kanaat önderi ile görüşüldü. Burada ortak kanaatlerden bahsedeceğim. Söylenenleri eksik ya da fazla olmaksızın aynen belirtmeye çalışacağım.

Bize yapılan bu operasyonun;

1-      Cemaatlere yapılan baskı kapsamında olduğu,
2-      Susturma amaçlı olduğu,
3-      Diğer grup ve cemaatleri de korkutma maksatlı olduğu,
4-      Hükümete karşı tenkitleri açıkça dile getirdiğimiz için,
5-      Tevhidi anlattığımız için olduğu düşüncesi gene olarak hâkim.
 Bu durumda sabırla ve teenni ile yolumuza devam etmemiz gerekliliği ise özellikle vurgulandı.

Yaşadığımız süreç itibariyle;

1-      Türkiye’de İslami faaliyetlerin önünün kapatılmaya çalışıldığı,
2-      Siyasi baskının arttığı,
3-      İkinci 28 Şubat sürecinin yaşandığı,
4-      Konuşma ve ifade hürriyetinin kalmadığı gibi tenkit hürriyetinin ise asla kimseye tanınmadığı,
5-      Türkiye’nin geleceğinde Müslümanların durumuna dair ciddi endişelerin olduğu,
6-      (Bir kısmı) kendilerine de çeşitli şekillerle tehditlerin geldiği,
7-      Bir sabah baskınla uyanma ihtimalinin her Müslüman için bulunduğu,
8-      Karanlık bir süreçten geçtiğimiz gibi ciddi endişelerin yaygın bir kanaat olduğu özellikle vurgulanan noktalar arasında.


Bunlar maalesef İslami camianın ortak kanaatleridir. Yani konuşulan kimselerden hemen hemen hiç biri Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu olumlu değerlendirmemiş, bize yapılanın da bizim hatamızdan kaynaklandığını ifade etmemiştir. 

Evet, Hocaefendi’nin doğruları açık açık konuşmasına katılmayarak ‘keşke bu kadar açık konuşmasaydı’ diyenler elbette olmuştur ancak onlar da ‘bu bir tercih meselesidir, Alparslan Hoca mikrofondan gür söylemeyi tercih etmiştir’ cümlesini eklemişlerdir. Yine görüşlerimize katılmayan birkaç kişi de ‘görüşlerinize katılmıyorsak da bu, yapılanı tasvip etmek manasına gelmez, yapılan açıkça zulümdür, insan tenkit ediyor, görüşlerini söylüyor diye tutuklanamaz’ demişlerdir. Hatta ‘bu durumda elimizden ne geliyorsa maddi manevi yardımcı olmak isteriz’ diye eklemişlerdir. Allah hepsinden razı olsun.

Bizim hatalı olduğumuzu söyleyerek bizi kınayan bir üstad ise şu cümleyi sarf etmiştir: “Siz de cetvel gibi doğrusunuz kardeşim! Bu kadar da olmaz ki! Bakın falan’a… Sizde onun gibi biraz eğilip bükülseydiniz başınıza bunlar gelmezdi!” (Bunun dışında da bazı haklı eleştiriler var onlara da değineceğim)

Hatta saygıdeğer bir Hocamızın şu ifadeleri oldukça dikkat çekicidir: Size yapılana ‘adaletsizlik’ demek yetersiz kalır, bu aleni bir zulümdür. Türkiye’de gerçek İslam gelmediği müddetçe zulmün devam edecektir. Bu yüzden Türkiye'de bu zulme şahit olmaktansa içerde kalmak zulme şahit olmamak açısından daha tercihe şayandır. Bugün siyaset, zulüm ve çirkeflik üzerine kuruludur ve her ne kadar hak ortaya konulmaya çalışırsa çalışılsın, karşı taraf buna zulümle karşılık verecektir…

Müslüman kardeşlerimizle yapılan bu görüşmeler çok bereketli geçti. Ziyaretine gidilenler bu ziyaretlerin ve görüşmelerin devam etmesi gerekliliğini özellikle vurguladılar ki biz de aynı kanaatteyiz.

Tüm hocaların, kanaat önderlerin ve sivil toplum kuruluşu mensuplarının hassaten Hocamıza ve arkadaşlarımıza selamları var. 

Birçoğu maddi-manevi destek olmak istediklerini özellikle belirttiler ve Hocaefendi tahliye olursa bizzat ziyaret etmek istediklerini bildirdiler. Buyursunlar gelsinler başımız üstünde yerleri var.

Biz de bu vesile ile kendilerine bir kez daha teşekkür ediyoruz. Gösterdikleri kardeşlik, hüsn-ü zan ve yardımlaşma arzusu bizleri ziyadesiyle memnun etti. Allah hepsinden binlerce kez razı olsun.

Semra Kuytul

03 Haziran 2018



Not: Bu kısım yazımızın ilk bölümü. İnşaallah yarın ve diğer gün iki bölüm daha yayınlayacağım.
İkinci ve üçüncü bölümde de şu konulara yer verdim.

2. Bölüm:
1- Görüşmelerimiz Esnasında Bize Yapılan Bazı Dostane Eleştiriler
2- Şimdiye Kadar Maruz Kaldığımız ve Bazılarını Bizim Bile Fark Etmediğimiz Diğer Operasyonlar

3. Bölüm:
1- Siyasetçilerin Olayımızı Değerlendirmesi ve Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin Tutukluluğuna Bakışları
2- Yaşadığımız Operasyon Hakkında -Hukukçular ve Emniyet Mensupları gibi- Bilirkişi Kanaatleri
3- İnsan Hakları Örgütlerinin Olay Hakkındaki Değerlendirmeleri